Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suriye’deki iç savaşı durdurmak amacıyla Viyana’da önceki gün yapılan 2’nci toplantıdan da sonuç çıkmadı.

        İran’ın ilk kez katıldığı 17 ülkenin dışişleri bakanlarının hazır bulunduğu toplantıda görünen o ki taraflar, çözümü istemekle birlikte yöntemi konusunda uzlaşabilmiş değil.

        Nedeni de Suriye Devlet Başkanı Esad’ın pozisyonu.

        Kısa süre önce gündeme gelen, “Esad ile 6 ay devam edilip sonrasına bakılmasına” dayalı “orta yol formülünde” de pürüzlerin yaşandığı anlaşılıyor.

        İngiltere Dışişleri Bakanı Hammond’un zirve sonrası vurguladığı gibi, “Uluslararası toplum, çatışmayı bitirmek üzere harekete geçmedikçe, çatışmalar yıllarca bitmeyecek”...

        Peki 3 hafta sonra dünya liderlerini buluşturacak Antalya G20 Zirvesi, sorunun çözümüne zemin olabilir mi?

        G20 Zirvesi’nin gündemine bakıldı- ğında, soruna çözüm aramak yerine, Suriye meselesinin kendine getirdiği yükün nasıl öteleneceğiyle uğraşacakları anlaşılıyor.

        Soruna çözüm olması da şu aşamada öngörülmüyor.

        Bu durumda ne olacak, çözüm nasıl üretilecek?

        Hele ki Ege’de havaların soğuması sonucu çok daha tehlikeli bir hal alan mülteciler sorununa her gün yeni biri eklendiği dönemde...

        Bir de IŞİD terörünün Avrupa’yı da etkisi altına alma potansiyelinin gittikçe yükseldiği ortamda...

        ‘CAYDIRMANIN İMALATI’

        Şunu söyleyebilirim ki, büyük devletler zaten 2000 yılı başında terk ettikleri güç dayatmasıyla sorunu çözme gayretinde olmayacak.

        Bunun yerine ötekini kararından “caydırmanın” yöntemini bulmak için uğraşacak.

        Kabul edelim ki bunun de tek yolu şu aşamada terör kaygısı.

        Çünkü, 1990’lara kadar uygulandığı gibi algı yönetimi ve “rızanın imalatı” ile toplumların kendi yönetimleri üzerinde yaratacağı baskı dönemi kapandı.

        “Rızanın imalatı”nın yerini “caydırmanın imalatı” aldı.

        Fransız bilim insanı Jean Baudrillard’ın “Simülakrlar ve Simülasyon” eserinde de vurguladığı gibi, propagandaya, reklama veya güç gösterisine dayalı ikna süreçleri, yerini “caydırmaya” bıraktı.

        “İnsanın yaşantısını paralize eden şeyin adı atom bombası atma, tehdit olmaktan çıktı, yaşamımızı tehdit eden şeyin yeni adı caydırma” oldu.

        Kabul edelim ki, “gerçek bir nükleer savaş olasılığı ortadan kalkmış olmasına rağmen caydırma oyunu sürüp gidiyor”...

        Daha önemlisi, “caydırma, metastaza uğrayan ya da dejenere olabilen sistemlerde karşılaşılan, için için kaynayanpatlayan, nötralize olmuş bir şiddet...” haline dönüşmüş bulunuyor.

        TOPLUMSAL KAYGI...

        Caydırmayı getirecek en iyi manivela da toplumsal veya bireysel kaygı...

        Eğer bir toplumu veya bireyi bir konuyu yapma konusunda ikna edecekseniz, yeni dönemin silahı ortadadır: Kaygılandır caydır...

        Bunu en iyi anlatan da psikanaliz Octave Mannoni’nin, yolundan gittiği Jacques Lacan’ın, “Babanın Adları” seminerindeki şu cümlesinde kendini bulur:

        “Kaygı suçluluğa değil, utanca da götürebilir. Kaygı cezalandırıcı fikrini değil de dışlanma fikrini anımsattığında, utanç ortaya çıkar.”

        Sonuçta yapacağından cayar...

        Peki, bunu bugün kim, kime karşı, kiminle ve kimin aracıyla uyguluyor?

        Kaygıdan, korkudan, utançtan arınmanın tek yöntemi de sandıkta oy vermek, ondan caymamaktan geçer.

        Diğer Yazılar