Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Siyasi partilerde bir gelenek vardır; en üst organının toplantısı için eğer “kurultay” diyorsa solda, kongre diyorsa sağda olduğunu anlarsınız.

        MHP bu açıdan istisnadır, kurulduğu günden beri Türkçe’yi de yaşatmak açısından en üst organının toplantısını CHP gibi “Büyük Kurultay” diye adlandırır.

        Belki de bu benzerliktendir, MHP kurultayları da CHP gibi sancılı olur.

        Eğer toplanırsa belki 1997’deki gibi “Yaşasın hainler için illegalite” diyen çıkmayacak ama sancılı olacağı da kesin.

        Tabii sonrasında da yeterli imza toplanabilirse...

        ÜÇ KURULTAY LAZIM

        Çünkü kurultayı olağanüstü toplamak için kayıtlı üyelerin beşte birinin imzasının bulunması bir şey ifade etmiyor; MHP tüzüğü gereği olağanüstü kurultaylarda seçim yapılamıyor.

        O nedenle önce tüzük değişikliğinin yapılması için başka bir kurultay, ondan sonra da genel başkan seçiminin yapılabilmesi için üçüncü kurultaya ihtiyaç duyuluyor.

        Yani, muhalifler önce 250 civarında imza bulup olağanüstü kurultayı toplayacak ve o kurultayda 622 delegenin oyuyla tüzük değişikliğine karar verilecek, sonra tüzük kurultayı yapılacak, ardından genel başkanlık seçimi için üçüncü bir kurultay toplanacak.

        Her birinin çağrısı için de arasında en az 15 gün olacak.

        Bu da yetmeyecek, üçüncü kurultayda Bahçeli’yi koltuğundan edebilmek için muhaliflerin bir aday üzerinde uzlaşması gerekecek.

        Muhalefet, bu kadar uzun yolculuğun ilk adımı atıldığında arkasının geleceğine inanabilir.

        Ama unutulmasın ki genel merkez de boş durmuyor.

        SARIGÜL EMSAL KARARI

        Nitekim bunun ilk örneğini MHP Lideri Bahçeli, dün sergiledi; isim vermedi ama TBMM Başkanvekili koltuğuna layık gördüğü Meral Akşener’i, Fethullah Gülen Cemaati’nden destek almakla suçladı.

        Trabzon’dan seçilemeyen Koray Aydın hakkında bir söz söylemedi, ancak diğer adayın ihraç edildiğini ve parti üyesi olmadığını anımsattı.

        Bugün Genel Başkan Yardımcısı olan Ümit Özdağ’ın da 2009 kurultayında “CIA ajanı” diye suçlandığı anımsanıp Akşener hakkındaki sözleri tartışılır, ancak diğer aday konusunda söylediği sözün geçerliliği “Mustafa Sarıgül davasıyla” mevcut.

        Şöyle ki: Sarıgül CHP’den ihraç edilince, açtığı davayı ilk mahkemede kazanıp geri dönme hakkını elde etmişti.

        Ancak CHP, tıpkı bugün MHP yönetiminin yaptığı gibi ilk mahkeme kararını Yargıtay’a taşıdı.

        Sonuçta Hukuk Genel Kurulu, CHP’nin Sarıgül’ü ihraçta haklı olduğuna hükmetti; emsal karar oluşturdu.

        Gerekçesinde de “Partilerin Yüksek Disiplin Kurulu kararlarına karşı açılan davalarda mahkemenin inceleme yetkisinin, soruşturmayı yapan kurulun görevi olup olmadığı, yasa ve tüzükte belirtilen süreçlere uyulup uyulmadığıyla sınırlı olduğunu” vurguladı.

        EROL GÜNGÖR’DEN SONRA

        Bütün bunların uzağında gelişmelere bakarak şu söylenebilir ki, MHP “milliyetçilik sıkıntısı” çekiyor.

        Dikkat edilirse birçok ülke “yeni milliyetçilik” üzerinde fikirler üretiyor.

        Oysa 1983’te Hak yoluna uğurlanan Erol Güngör’den bu yana, MHP dahil milliyetçilik alanında fikir üreten yok.

        Daha ilginci, Doğan Avcıoğlu, İdris Küçükömer’in arasında bulunduğu ötekilerin ürettiğiyle yol alıyor.

        Ziya Gökalp’ten kalma klasik milliyetçilik anlayışıyla patinaj yapılıyor.

        Her patinaja düşen gibi hem kendini, hem de zeminini çökertiyor.

        Diğer Yazılar