Siyasi yükü kim taşır?
Öyle konular vardır ki, kendinden kaynaklanmasa bile siyasi yükünü taşır.
Oysa aklında da vicdanında da yeri yoktur; ötekinin kamuoyu baskısıyla o noktaya gelmek zorunda kalmıştır.
Böyle olsa da siyasi yükün altına, istediği noktaya getiren değil, istemeyerek o noktaya gelen girer.
Tıpkı, idam cezası konusu gibi...
Her ne kadar içinde bulunduğu 1991 yılındaki koalisyon hükümeti döneminde ilk adımı atılmış olsa da MHP o gün yaptığı gibi bugün de idam cezasının taraftarı.
Bu düşüncesinden hiç taviz vermedi.
Dolayısıyla iktidar Meclis’e idam cezasıyla ilgili bir teklif getirirse MHP’nin desteğini bulur.
Nitekim dün sohbet ettiğim MHP yöneticileri de net ifadelerle, “Getirsinler Anayasa değişikliğini, biz destek vermeye hazırız...” dedi.
Dolayısıyla Anayasa değişikliği için 330’u bulma açısından sorun yok.
Çünkü, en son uygulaması 1984’te gerçekleştirilmiş, 2004’ten bu yana da Anayasa’sından çıkmış idam konusunun tekrar getirilmiş olması MHP açısından sorun teşkil etmiyor.
SONUÇ DOĞURUR
Ancak iktidar açısından sonuç doğuracağı kesin.
Çünkü Türkiye’nin altına 2004-2005’te imza koyduğu İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 6 ve 13 No’lu protokolleri şu hükmü taşıyor:
“Ölüm cezası kaldırılmıştır. Hiç kimse bu cezaya çarptırılamaz ve idam edilemez.”
Avrupa Konseyi Sözcüsü Daniel Holtgen’in dün yaptığı açıklamada da vurguladığı gibi, “İdam cezasını uygulamak Avrupa Konseyi üyeliğiyle bağdaşmaz”...
Eğer buna rağmen getirilirse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edildiği ülke olur.
Ayrıca tek başına Anayasa’nın idamı düzenleyen 38. maddesini değiştirmek de yetmez, 90’ıncı maddesindeki şu hükmün de çıkarılması gerekir:
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”
VİCDAN AĞIRLIĞI
Daha önemlisi, idam hükmü getirilmesi Türkiye’yi tekrar gözlem altındaki ülke konumuna döndürür.
Uygulanması da “Avrupa Konseyi’nin üyelerinin ölüm cezasını kullanmasını yasaklayan” hükmü ihlal nedeniyle çıkarılmayı getirir.
Bir de idam cezası çıktığı günden sonrasını kapsar; geriye işlemez, makable şamil olmaz...
Hukuki egzersiz olarak “müstemir”, yani kesintisiz suçlar kavramı geliştirilse de uluslararası hukukta yeri yoktur.
Uygulanması Türkiye’yi bir başka lige savurur.
Peki, AK Parti buna razı olur mu?
Konuştuğum AK Partili bazı hukukçu milletvekilleri, “Türkiye açısından katlanması zor vahim bir hal alır” dedi.
Başta da belirttiğim gibi fatura istediği noktaya getiren değil, istemeden o noktaya gelmiş olana çıkarılır.
Yıllar geçse de vicdanlarda bir türlü tüketilmeyen ağır yükler oluşturur.
Aynen dün Cumhuriyet Gazetesi yazar ve yöneticilerinin, yaşamının her aşamasında FETÖ ve PKK ile mücadele konusunda ulusalcı, liberal duruş sergilemiş olanların gözaltına alınması gibi...
Bu durumdan hoşnut olmadığınızı anlatmanız yetmez; savcının, mahkemenin kararlarına bir müdahaleniz olmasa da sizden bilinir...