'Türkiye'nin petrolü'
ANTALYA
BAŞLIKTAKİ tanım bana ait değil.
Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş’in Türkiye’nin turizm sektörü için yaptığı benzetme...
Türkiye’nin birçok konudaki motor gücü haline gelen turizmin geleceğinin konuşulduğu 7. Turizm Kongresi’ndeki rakamlar da bunu teyit eder nitelikte...
Ortaya konulan rakamlar açısından bakıldığında hemen her krizi aşan tek sektörün turizm olduğu bir kez daha karşımıza çıkıyor.
AKTOB Başkanı Erkan Yağcı her kriz sonrası turizmin anka kuşu gibi küllerinden yeniden nasıl doğduğunu tabloyla önümüze koyduğunda daha net gördük.
Turizmin sektör haline geldiği 1984’te 2 milyon 120 binle başlayıp bugün tekrar 37 milyonu yakaladığı sayı grafiğinde üç önemli kırılma yaşamış.
Geri kalan dönemlerin hemen hepsinde her yıl bir basamak yukarı çıkmış.
DEMOKRASİNİN GÜCÜ
Bu tarihler de çok dikkat çekici...
İlki 1999 yılı; yani siyasi istikrarsızlığın karşımıza çıktığı, siyasi krizin en yüksek yaşandığı dönem.
Turist bir anda kaçmış, 9 milyona yaklaşan rakam 6 milyona düşmüş...
İkinci büyük kırılma 2006’da gerçekleşmiş...
Hükümete dönük askeri baskının geldiği, AK Parti hakkında kapatma davası açılma sürecinin başladığı yıllar.
Üçüncü büyük kırılma ise geçen yıl yaşanmış...
Turist sayısı 39 milyon 810 bin rakamından bir anda 30 milyon 300 bine düşmüş.
Tablo net; turist sayısı ile Türkiye demokrasisi arasında ciddi paralellik var.
Demokratikleşme, insan hakları alanlarındaki iyileşme yıllarında artmış, 2009-2011 dönemlerinde grafik eğrisi yükselmiş.
Ne zaman ki bu alanlarda daralma olmuş, turist de Türkiye’ye gelmekten kendini kısıtlamış...
Kongrede söz alan tur operatörlerinden, SunEkspress gibi dünyanın en büyük turist taşıyan havayollarına kadar hemen hepsi 2018’in daha iyi olacağını söyledi.
Tabii sonunda şartını da koydu:
“Küresel bir iş yapıyorsak, küresel dünyanın beklenti ve şartlarını yerine getirmeliyiz...”
NELERE KADİR?
Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş da mesajı aldığını her ne kadar Almanya siyaseti üzerinden verse de şu cümlesiyle ortaya koydu:
“Siyasetin dili ile turizmin dili başkadır...”
Dünyada daralan ekonominin getirdiği yükler ve kültürel savunmacı yapıların yükselişine tanıklık edildiği bir ortamda siyaset başta olmak üzere herkes diline dikkat edecek.
Çünkü en küçük bir söylem veya tavrın, turizmi nasıl şekillendirdiği ortada.
Türkiye’nin İspanya ile rekabet eder bir seviyeye geldiği de dikkate alınırsa turizmin önemi daha da ortaya çıkıyor.
Nitekim Hakan Ateş’in İspanya durumuna gelmiş bir Türkiye olsaydı, nelerin olabileceğine ilişkin şu verileri de bunun en iyi göstergesi:
“Eğer Türkiye, İspanya kadar, 79 milyon turist çekebilseydi cari açık gibi bir derdi olmayacaktı. İşsizlik oranı da % 6.3 seviyesine düşecekti...”
Yıllardır işsizliği sona erdirmek için kalkınma çabası gösteren Türkiye’nin önünde bu nedenle önemli iki güç var.
Kongrede bir ödül de turizmcilerden alan eski Bakan Cavit Çağlar gibi kriz çözücü olmak.
Turizmin nazik yönünü görüp demokratikleşmenin önünü açmak; gölge etmemek.
Kongreye bile damgasını vuran Zarrab davası gibi nedenlerle gelecek beklentisinin yarattığı krizleri coşturmamak...
Gerisini zaten özel sektör 1984 yılından bu yana kazandığı önemli birikimle çözecek durumda...