Hem psikolojik hem diplomatik
“SAVAŞ, politikanın başka araçlarla sürdürülmesidir...”
Türkiye’nin her operasyonunda Prusyalı General Carl von Clausewitz’in yukarıdaki cümlesinin de yer aldığı “Savaş Üzerine” kitabına bakma gereği duyarım.
Savaş konusundaki entelektüel öngörü ve derinliği bugün de kabul edilen Clausewitz, “taktiğin muhabere, stratejinin de bilim” olduğunu söyler.
Türkiye 3 gündür Afrin’de hem taktik, hem de stratejik başarı kazandı.
İlk adımda 72 uçakla psikolojik üstünlüğü de elde etti.
Rusya’nın yanına, İngiltere’den gelen destek ve konuyu BM Güvenlik Konseyi’ne taşıyan Fransa’nın “Guta, İdlib ve Afrin dahil hepsi için istedik” diyerek dolambaçlı yola sapması da diplomasideki başarısıydı.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da bugün Paris’te operasyonun hedefini mevkidaşına bizzat anlatacak.
Tabii ki her operasyon gibi, “savaşın sisi” denilen ve “bilinmezlikleri ve belirsizlikleri barındıran” olgusu her daim var olacaktır.
Ayrıca bu çağda savaş ekranda varsa vardır, yoksa da yoktur; ekranda kalma süresi de öteki ülkelerin savaşa bakışıyla eşdeğerdir.
Batılı ekranlarda “Zeytin Dalı” operasyonuna tanınan süre, Türkiye’nin operasyondaki haklılığını ve diplomasideki başarısını sergilemeye yeter.
SUR KAZANIMI
Unutulmamalı ki Türkiye bütün bunları tek cephede de yapmıyor; Irak ve Suriye zemininde 4 operasyonu yürütmekle birlikte, içeride de terörle mücadelesini eksiksiz yürütüyor.
Bu da Ergenekon, Balyoz gibi ağır sonuçlarına 15 Temmuz gibi büyük bir darbe eklenen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) yapısının ne denli sağlam olduğunu gösteriyor.
Afrin kırsalında dün itibarıyla 11 kilometre ilerlemesine, onlarca köyü kontrolüne katmasına karşın insan hakları ihlaline dönük herhangi bir olumsuz yakınmanın dahi gelmemesi de bir başka başarısı.
Aslında TSK, bu kazanımları operasyonlarla elde etti; “hendek çatışmasının” yaşandığı Sur operasyonu da en önemlilerinden biri oldu.
Hendek eylemini yapanları halk gözünde itibarsızlaştırırken, operasyonu da uzun sürmesine karşın mümkün olan en az kayıpla tamamladı.
El Bab başka bir örneğiydi; şimdi buna İdlib’in ardından Afrin de eklendi.
Her birinde de yerel halkın tek bir yakınmasına dahi tanıklık edilmedi.
Daha önemlisi, “ABD bölgede izin vermezse TSK adım atamaz” algısı da yerle yeksan oldu, ona rağmen kendi oyununu sergileyebileceğini gösterdi.
Başta YPG olmak üzere, bölgedeki herkese de ABD’ye sırtını dayayıp kendini güvenceye alamayacağını hatırlattı; Obama’dan bu yana azalan bölgesel algısını bir daha düşürdü.
ŞAM İLE TEMAS
Operasyonun ilk adımından itibaren diplomatik maharetini de sergiledi; bir milim boşluk bırakmadan gereken hangi adım varsa attı.
Bu da uluslararası arenada operasyona zemin gücü kattı.
Hele ki insan hakları savunucuları arasında uluslararası arenada etkin olduğu varsayılan PYD’nin tüm çabalarına karşın bu adımları attı.
Ordusuyla, diplomatıyla, bürokratı ve siyasetçisiyle bölgenin etkin ülkesi olduğunu hafızalarda bir daha canlandırdı.
Suriye’yle gerilimli olan ilişkisini de diplomasinin küçük delikten girip yeni bir sayfa açan becerisiyle farklı zemine oturttu.
Şam’la alt düzeyde gerçekleşen temaslarını yeni bir seviyeye ulaştırdı.
Bu da hem sahasında operasyon yapıp hem de kötü olan ilişkiyi olumluya çeviren Türk diplomasisinin bir başka başarısıydı.