Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “HENÜZ 15-16 yaşlarında sağır-dilsiz bir genç kızdı.

        Muayene ettim hamileydi...

        Annesi ‘Bu işi hallet’ demekten başka şey söylemiyor, ısrar ediyordu.

        Genç bir doktordum, bir an ne yapacağıma karar veremedim.

        Kız da konuşamadığı için kimin yaptığını da söyleyemiyordu.

        Polise gitmem halinde kızın öldürüleceğini bildirdiler...

        Güvendiğim hâkim-savcı bir çifte danıştım.

        Onların yol göstermesiyle kızı sahiplendik; işitme engelliler okuluna yerleştirdik.

        Çocuğunu kaybetti, sağlığına kavuştuktan sonra da bunu kendisine yapanın amcası olduğunu açıkladı.

        İyi ki alıp devletin yurduna, işitme engelliler okuluna yerleştirmişiz...”

        Eski Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Sema Ramazanoğlu, yeni atanmış doktorken başından geçen yaşanmışlığı anlatırken duygu yüklüydü.

        O gün sahip çıktığı çocuğun işitme engelliler öğretmeni olduğunu, sevdiği eşi ve çocuklarının bulunduğunu aktarırken de anneanne sevincinde gözleri parlıyordu.

        Ramazanoğlu bununla da kalmadı, arasında bulunduğum bir grup gazeteci arkadaşıma yaşadığı başka olayları da anlattı.

        Çocuk istismarına yönelik hükümetin daha sert yaptırımlar içeren hukuki düzenlemeleri de kapsayan çalışmaların ötesinde, devam eden projelerden söz etti.

        ‘İSTİSMARCI SARMALI’

        Bir noktanın altını çizdi.

        Çocuklara yönelik cinsel istismara karşı tedbir alırken, “damgalamadan kurtarmanın 3-M kuralına” uymak gerektiğine işaret edip şöyle sıraladı:

        “Mahremiyet, mahrumiyet ve mağduriyet...”

        Ramazanoğlu, yaptıkları saha çalışmasında çocuk istismarcılarının, aynı davranışı sergilediğini belirtip ekledi:

        “İstismarcılar genellikle marjinal insanlar değil. Toplumda ağırlığı olan, kabul görmüş, saygın kişiler. Hepsinin tek korkusu var, açığa çıkmak...”

        İstismarcıları durdurmak için “erken önlemle” birlikte, “krize müdahale yöntemi ve rehabilitasyonun” da bir o kadar önemli olduğunu belirtti.

        Aktardığı şu veri önemliydi:

        “Saha çalışmalarımız bize gösterdi ki istismarın % 90’ı aile, yakın çevre, okul ve yurtlarda oluyor. Bunun % 60’ı da 18 yaş altındaki çocuklara yapılıyor...”

        Daha dikkat çekici olan ise “istismara uğramış 18 yaş altındaki çocukların % 60’tan fazlasının erkek olmasıydı”...

        “ÇİM” adı verdikleri Çocuk İzlem Merkezleri sayısının 47’ye çıktığını, polis veya savcı yerine bu merkezlere yönelimin çözüme sağlıklı ulaşmayı kolaylaştırdığını belirtti.

        KASTRASYON MU?

        Bunun yanı sıra Aile Sosyal Destek Programı’nın (ASDEP) da önleme çalışması için önemli faaliyeti olduğunu anımsattı.

        ASDEP danışmanlarının ailelere doğrudan ulaştığını, ailelerle doğrudan baş başa ilişki kurdukları için istismarın ortaya çıkarılmasında önemli görev üstlendiklerini ve önlemeye yardım ettiklerini de kaydetti.

        “Kastrasyon bir yöntem midir; yöntemdir. Efektif midir; efektiftir. Ama çözüm müdür derseniz, dünya tartışıyor” dedi.

        Önemli olanın “önleyici tedbirleri artırmak olduğunu” da vurguladı.

        Siyasetçi olarak Denizli kırsalında dolaşırken bir kahvehane önünde karşılaştığı babanın, “Kızıma tecavüz ettiler, al git buradan” dediği olayı duygulanarak anlattı.

        Önerisini de bir anne, bir doktor, bir milletvekili olarak kendisi getirdi:

        “Bu milletin çocukları 18 yaşına kadar devletin himayesinde, denetiminde; yani devletin yurtlarında olmalı...”

        Diğer Yazılar