'Çiftliğin nedeni cezanın hafifliği'
GÜVEN endekslerinde en dipte yer alan...
Bu kadar birbirine güvenmeyen bir toplum, en hassas olduğu para konusunda nasıl bu kadar çabuk aldatılabiliyor?
Hem de toplu olarak defalarca birbirine çok benzeyen tuzaklara düşebiliyor.
Öyle, arkadaşı Arap Abdullah ile karakol kurup Rum kökenli yurttaşları haraca bağlayan Eyüplü Halit’e (Keskiner) veya “Sülün Osman” diye bilinen Osman Ziya Sülün’e kadar gitmeye de gerek yok...
Çünkü Sülün Osman, “Ben beni dolandırmak isteyeni dolandırıyorum. Galata Kulesi’ni satın alacağına inanan oldukça daha çok dolandırırım” diyerek meseleye bakışını koymuştu.
Aslında Banker Kastelli diye bilinen Cevher Özden, Banker Bako olarak tanınan Baki Cengiz Aygün, Ayşe Benli, dolandırıcıları dolandıran “Raki” diye de anılan Güney Zobu, örtülü ödeneği dolandıran Selçuk Parsadan, Fadıl Akgündüz, Saadet Zinciri’nin yaratıcısı Kenan Şeranoğlu ve sayıları yüzlerle ifade edilen son dönemin bilgisayar ve telefon dolandırıcıları.
Neredeyse bir asra yaklaşan süre içinde toplum hep dolandırılma ihtimalini gördüğü halde aldatılmaya razı oldu.
Başa dönersek, bu kadar güvensiz toplum dolandırıcılara karşı neden bu kadar çok güveniyor...
KÖŞE DÖNMECİ
Soruyu toplum üzerine çalışan 3 bilim insanına; Prof. Dr. Sencer Ayata, Prof. Dr. İhsan Sezal ve Prof. Dr. Ziya Selçuk’a yönelttim.
Prof. Ayata, üzerinde çalışmadığını, ancak çabuk köşe dönmeciliği ve manipülasyona açık olmasının dolandırmayı kolaylaştırdığını belirtti.
Prof. Dr. Sezal, toplumsal değerlerin çözülmesi sonucu bireyin ahlaki yapısındaki çöküntünün neden olduğunu ileri sürdü.
Psikolog Davit Clarence McClelland’ın “The Achieving Society” kitabına atıf yaparak ülkelerin ekonomik gelişmişlik durumunun etkisine dikkat çekti ve “Çabuk köşe dönme güdüsü” dedi.
Prof. Dr. Selçuk ise “neden üzerinde durup niçini sorgulamayan ve ‘Niçin?’ sorusunu yöneltmeyen toplumun hemen zengin olma arzusunun” bu noktaya gelmesinde etken olduğuna vurgu yaptı.
‘NEDEN KAZANÇ’
TBMM kulisinde Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi ile karşılaştığımız Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e de aynı soruyu yönelttim.
Bakan Gül, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın Çiftlik Bank ile ilgili birkaç kez uyarıda bulunduğunu belirtti.
Buna rağmen cezaların az olmasını fırsat bilip eylemine devam ettiğini söyledi.
Bankacılık Kanunu’nun (mad. 150) kimsenin izin almaksızın adında banka ibaresini kullanamayacağına ve para toplayamayacağına hükmettiğini anımsattık.
Bakan Gül’ün yanıtı şöyle oldu:
“Banka değil ki bankacılık mevzuatına tabi olsun. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’mız defalarca uyarıyor ve ceza kesiliyor. Ama cezalar hafif olduğu için ödeyip yoluna devam ediyor. Medya da iyi reklam parası geliyor diye yaymaya devam ediyor. Cami önündeki de para topluyor, banka mı?”
“Önemli olan kırmızı bültendi” dedi ve Çiftlik Bank dolandırıcısı Mehmet Aydın’ın yakalanacağına olan inancını dile getirdi.
Bu konudaki kararlılığını samimi bir anlatımla sergiledi.
Ancak Mehmet Aydın’ın yakalanması başka dolandırıcılığın olma olasılığını düşürmeyecek.
Zaten böyle olsaydı Türkiye’nin en büyük toplumsal travması banker skandalı sonrası bugün olanlar yaşanmazdı...
Dolayısıyla toplum, ancak çalışarak kazanılabileceğini ne zaman öğrenirse sorun da o gün tükenir.