Diplomasi taciri
GELİRİNİ ticaretle kazanan kişidir tacir...
Yakın geçmişe kadar sadece para veya meta karşılığı işler için kullanılırdı.
Ancak son dönem neredeyse her alanda kendini göstermeye başladı.
Özellikle de diplomasi alanında.
Buna neden de ABD’den başlamak üzere yayılan yeni dönem neo-liberal veya yeni-muhafazakâr yaklaşımları.
“Yeni Gerçekler” döneminin bitmesiyle birlikte postdemokrasinin ürettiği “Hakikat Sonrası Çağ”ın vazgeçilmezi oldu.
Bu sistemde herkes günün sonunda ne kazandığına bakıyor; gerisinde nasıl bir yıkım bıraktığıyla uğraşmıyor.
Veya çözüm modelini de bu temele dayalı olarak geliştiriyor.
Kısa süreliğine de olsa Avrupa’da bazı liderler bu modelin öncülüğünü yapmaya soyunmadı değil; ama köklü demokrasi geçmişi “post” olanı kaldırmadı, o liderleri yolladı.
K.KORE’DE ÇALIŞTI
Kabul edelim ki kökeninde tacirlik olan ABD Başkanı Trump bunu başardı.
Devlet meselelerinin diplomasi yoluyla uzun vadede değil, tacir gibi kısa sürede çözülebileceğini ABD’nin derin devletine de öğretti.
Bu formül Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de acı üretti.
Kuzey Kore’de ise işe yaradı, günün sorunda kâr da bıraktı.
Yani önce baskı kurup zaten tekil denebilecek desteklerini de keserek ekonomik ablukayı çekilmez hale getirmek.
Ardından kaygıyı ekleyip caydırma yönüne gitmek ve çözüme zorlamak.
Kuzey Kore’de çalıştı, Kim Jong-un, kendi kaybedeceğinin daha çok olacağını gördü, önüne konulan çözüme razı oldu.
Geçmişteki tüm planlarından caydı...
Şimdi sanılıyor ki aynısı Filistin’de de işe yarar; yıllardır çözülmeyen soruna solüsyon olur.
HEDEF İRAN
Ancak aynı şeyin Filistin için olacağını sananlar başta İsrail olmak üzere yanılır.
Nedeni de açık, İsrail yıllardır içinde bulunmasına karşın geçmişi anımsamıyor, önünü göremiyor; belki de bundan dolayı normatif davranamıyor.
Filistin sorununun tacir mantığıyla çözümünün geçmişte de denenip soruna çözüm üretmediğini fark edemiyor.
Atılan adımda asıl meselenin Filistin değil, İran olduğu gerçeğini perdelemeye kalkarken asıl sorunu çok daha ağır çıkmaza sokuyor.
Belki de 1948’de parçalanan Doğu Kudüs-Batı Kudüs’ü birleştirmekten vazgeçip anlaşmalı ayrılmanın bir adımı da olabilir.
Ancak bugüne kadar ne Cenevre görüşmeleri ne de eski ABD Başkanı Clinton’ın, Filistin Devlet Bakanı merhum Arafat ile İsrail Başbakanı Barak’ı buluşturması sorunu çözmeye yetti.
İslam Örgütü’nün geçen yıl İstanbul toplantısında alınan “Doğu Kudüs, Filistin’in başkentidir” kararına da ilk tepkiyi veren İran dini lideri Hamaney’in başdanışmanlarından Ali Ekber Velayeti oldu.
Aranan çözüm için, İslam âleminde de bütünlük olmadığının göstergesiydi.
Belki Suudi Arabistan’ın yeni yönetim anlayışının da katkısı ve Körfez ülkelerinden gelecek destekle İran’a Kuzey Kore muamelesi çekilebilir.
İhvan, Hizbullah ve Hamas’ın bölgedeki gücü, İran’la birlikte toptan kırılmak istenebilir.
Ancak son üç gündür yaşananlar da gösteriyor ki başka bölgelerde geçerli olan tacir diplomasisi Ortadoğu’da asırlardır işlemedi.
Filistin halkının 70 yıldır yılmadan devam eden onurlu ve haklı mücadelesi de bunun tanığıdır.