14 yıl sonra...
BAŞBAKAN Erdoğan, uzun süredir ertelediği Suriyeli mültecileri ziyaret programını bugün gerçekleştirecek. Beklenen, Suriye konusundaki duruşunu sürdürmesi; hatta biraz daha sertleşmesi... Bunun politikanın bölgedeki yansımasının nasıl olduğuna gelirsek. Dubai’de hafta başında 86 ülkeden katılımcıların bulunduğu toplantı sırasında duyduklarım durumu özetlemeye yeter. Öncelikle kısa vadede Şam yönetiminin değişmesini beklemiyorlar. İçlerinden biri etkin ve atak politikasının yanında, ekonomisini de düzlüğe çıkaran Türkiye’ye ve Erdoğan’a övgüler düzdükten sonra şu sorunun yanıtını aradı: “Türkiye bölgede samimi bir dostluk geliştirmişti. Moskova, Tahran, Şam’a randevusuz gidip dilediğiniz kişiyle konuşuyor; hatta etkin de oluyor, sonuç alıyordunuz. Biz de kıskançlıkla izliyorduk. Şimdi o başkentlere aynı rahatlıkta gidebiliyor musunuz?” Bunları söylerken hayıflanıp, Ankara’nın eski politikasından neden vazgeçtiğini sorguladı, sözlerini “İki yıldan önce bitmez” tespitiyle sonuçlandırdı.
TANSİYON DÜŞERKEN
Son dönemde yaşananlar, gözlemci raporları, BM Güvenlik Konseyi üyelerinin tutumlarına bakılırsa aslında haksız da değiller. Çünkü tansiyon düşmeye başladı. Her ne kadar gözlemciler, Şam’ın askeri kent merkezlerinden tam olarak çekmemesinden kaynaklanan kaygılarını dile getiriyor olsalar da çatışmalar durdu. Türkiye’deki sığınmacıların sayısı da çatışmaların durmasıyla birlikte 25 binden 23 bine indi. İçeride Esad yönetiminden hoşnut olmayanlar bile ilk başlardaki söylemlerini farklılaştırdı. “Gitse iyi olur ama yerine kim gelecek? Mısır, Libya’daki gibi Müslüman Kardeşler, aşırılar gelirse ne olur?” sorularının ardına sığınanların sayısı arttı. “On yıl önce Öcalan’dan dolayı kötü olup, sonrasında ilişkileri en iyi seviyeye çıkardığınız Şam ile tekrar bu noktaya nasıl geldiniz?” soruları yöneltilmeye başlandı. Daha acısı, geçen yılın nisan ayından bu yana Türkiye’de bulunan ve her ay 150 milyon dolar gideri olan Suriyeli mültecilerin durumunun ne olacağıyla kimse ilgilenmez oldu.
NATO 5. MADDE
Sanki Esad sadece Türkiye’nin meselesiymiş gibi bir hava estiriliyor; itibarsızlaştırma savaşı veriliyor. Çünkü donan ilişkileri yaz sıcağına bırakan AB, Fransa’da yeni gelecek başkanın yerine yerleşmesini, ABD ise kasımdaki seçimi bekliyor. Bu da Şam yönetiminin elini rahatlatıyor. Bunun ne getireceğini, sınırdaki çatışmanın nerede duracağını da kimse öngörmüyor. “NATO’nun ‘Müttefiklerden birine yapılan saldırı hepimize yapılmış sayılır’ hükmünü taşıyan 5’inci maddesi işler mi?” sorusu boşlukta kalıyor. NATO üyesi bir ülkenin diplomatının şu sözleri ise her şeyi anlatmaya yetiyor: “ABD’nin Meksika sınırında bile her gün Türkiye-Suriye sınırından çok insan giriyor; çatışma oluyor. 5. maddeyi orada da mı çalıştıracağız.” Türkiye, 14 yıl önce sınırdan Şam’a seslenip gerekeni yapacağını söylediğinde her şey yoluna girmişti. Bugün Erdoğan’ın sınırdan yapacağı konuşma da bir o kadar önem kazanıyor.