Liderlerin risk istiabı
HER demokratik adımda aynı yaşanıyor.
En belirgin olanı ise 1986 ara, 1987 genel seçimleri öncesinde yaşandı.
Yıllar sonra benzer bir sürece daha tanıklık ediliyor.
Buna, liderlerin risk istiabı denilebilir.
Veya sandığın kaldıracağı yük hesabı.
Belki de ondandır CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da demokratik açılımlardan ve Kürt sorununun çözümünden söz ederken diğer kefedeki ağırlığa rest çekme gereği duydu.
Yani parti içindeki ağırlığın bir başka tarafta daha yüksek olabileceğini görmüş olacak ki, "Liderliğime mal olsa bile..." diye söze girdi.
Oysa yaptığı 35 yıldır devam eden bir yaradaki kanamanın durmasından öte bir adım değil.
Ancak CHP, "köklerine yeniden dönme ile değişim" arasında sıkışıp kaldığı için her bir yenilenme hareketinde, eski çıkındaki yükün ağırlığıyla gömüldüğü yerden çıkamıyor; patinaj yapıyor.
Böyle olunca da değişime gidemiyor.
Ancak bu kez CHP Lideri istiap haddinden fazla yük almaktan çekinmeyip, biraz da çevreden kriko desteği alarak bir adım öne adım atmış bulunuyor.
Bunun partiye ne getireceği; yüzde 28'lerde bulunan oyların, gelenekçi kanadının uzaklaşıp yarı yarıya azalmasına mı, yoksa daha da yükselmesine mi neden olacağını zaman gösterecek.
AK PARTİ'NİN SIKINTISI
Benzer durum aslında AK Parti'de de söz konusu.
Orada da Batı'daki milliyetçi-muhafazakâr ile Doğu'daki muhafazakâr oylar arasında tercihte zorlanılıyor.
İki ileri bir geri ilerleme modeli yorgunluğa yol açmış durumda.
Tek adama dayalı parti politikasında bu ister istemez daha belirginleşiyor.
Uludere olayında görüldüğü gibi "Kaçakçılar ne yapsaydık yani..." ile "Bu ülkenin karnını doyurmak isteyen insanları..." arasında sıkışılıp kalınıyor.
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçim süreci sıkıntıyı daha da artırıyor.
Son günlerde parti yönetiminde bile Uludere konusundaki politikaları sert dille eleştirenlere rastlanır olması da tabloyu daha net ortaya çıkarıyor.
AK Parti'nin rahat yanı ise yanlış konulan politikalardan çok rahat manevra yaparak çıkma becerisinin olması.
MİLLİYETÇİ DURUŞ
MHP'deki durum da aslında AK Parti'den farklı değil.
Bir yandan değişime karşı direnen olmamak, diğer yandan da milliyetçi duruşu kaybetmemek arasında bir orta noktada kalma çabası MHP için de geçerli.
Bunun en iyi örneği Kürtçe öğrenimi ile ilgili partinin duruşu.
Uzun yıllar önce Kürtçenin bırakın konuşulmasını, öğretilmesine dahi sıcak bakmayan MHP, bugün okullarda ek ders olarak öğrenilmesine olumsuz yaklaşmıyor.
BDP ise bir süredir dışlanırım korkusuyla hareket ediyor.
Bugün bölge adına ortaya koyduğu politikaların, yarın PKK tarafından da reddedilip farklı bir düzleme itilmekten çekiniyor.
Yani, CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun adımı ile başlayan süreçten PKK'nın retçi bir yaklaşım göstermesinden, dolayısıyla süreçten dışlanmaktan çekiniyor.
Sonuç olarak Ankara'da siyaset çıktığı yolun zemininin ne kadar sağlam olduğunu göremediği için istiap haddi hesabıyla hareket ediyor.
Bu da sıkıntıyı daha da artırıyor.