Mahpushane...
KIŞI, yazından kolay geçer...
Yazın sıcağına karışan nefes ve ten kokusu, genzi biberden daha acı yakar; sesini, takatini keser.
Arada sırada bir kova su boca edilir.
Derin bir nefes alıp kanını besledin ne âlâ...
Alamadıysan yerdeki kokuyu sırtlamış buharın ağırlığı Fin hamamına girmişten beter; içini tere katıp dışarı boca eder.
SU ÇÜRÜDÜ
Hani Ahmet Telli'nin hücreyi anlattığı şiirindeki gibi, su bile dayanamaz bu ortama:
"Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir kokusuna.
Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildi artık.
Küstü, öldürdü kendini su...
Su çürüdü..."
Türkiye'de yakın zamana kadar hapishane ortamları böyleydi.
Hapishanede yaşamak, özgürlüğe kavuşmaktan çok daha ağır bedel gerektirirdi.
O yılların çok geride kaldığını, Bayrampaşa benzeri olayların Honduras, Venezüella, Dominik, Şili'de kaldığını sanırdım.
Çünkü en son 8 Aralık 2010'da Şili'nin Başkenti Santiago'daki San Miguel Cezaevi'nde çıkan ayaklanmada 81 mahkûm yanarak hayatını kaybetmişti.
Daha beteri de vardı.
Honduras'ın Comayagua kentindeki cezaevinde çıkan yangında anahtarı bulunmayan hücrelerinden çıkamayan 852 mahkûmdan 356'sı ölmüştü.
2005'te Dominik Cumhuriyeti'nde 136 mahkûm yanarak yaşamını kaybetmişti.
Bundan bir yıl önce 17 Mayıs 2004'te de Honduras ta, Şanlıurfa'daki gibi aşırı dolu olan cezaevinde kısa devreden çıkan yangın sonucu ölen mahkûm sayısı 104 olmuştu.
Honduras'ın El Porvenir Cezaevi'nde 2003 te çıkan isyanla yayılan yangında da 86 mahkûm hayatını kaybetmişti.
YAKIŞMIYOR
Bir odaya planlananın üç, bazen dört katı mahkûmun doldurulduğu cezaevinde su bile dayanamayıp çürürken, yangının nelere mal olduğunu anlatmaya gerek yok.
Avrupa'nın en çok mahkûmunu barındıran Türkiye, herhalde cezaevlerinde en fazla olayın, can kaybının yaşandığı ülkelerin de başında geliyor.
Yakın geçmişte 50 bin civarında olan cezaevlerindeki tutuklu ve mahkûm sayısı 120 bine yaklaşmış bulunuyor.
Şanlıurfa'da yaşanan vahim durum da eklendiğinde ortaya çıkan tablo, kişi başına 15 bin dolar gelire sahip, bugün gerçekleşecek G-20 zirvesinin üyesi Türkiye'ye yakışmıyor.
Daha acısı bugün tutuklu sayısı, hükümlü sayısını geçmiş bulunuyor.
Bugün yargının üzerindeki en büyük şikâyet uzun tutukluluk süreleri iken, şimdi buna içerde yanan insanlar da eklenmiş durumda.
BOCALAYAN ADALET
İnsanların, makamı, mevkii, rütbesi, inancıyla ilgilenmemesi gereken hukuk açısından oldukça sıkıntılı bir süreç yaşanıyor.
Türkiye, bir tarafta hücresinde tek başına ve hukuksuz yere tutuklu olarak tutulduğunda yakınanlar ile alabileceğinden çok daha fazla mahkûmu bir odaya tıkan adalet anlayışı arasında bocalıyor.
En acısı ise bu insanların bir vantilatör yüzünden kavga edip birbirini yakabilecek duruma gelene kadar içerde büyüyen husumetten hiçbir yöneticinin haberdar olmaması.
Üstüne bir de dün akşam saatlerinde aynı cezaevinde bir yangının daha çıkması eklenince geriye söyleyecek söz kalmıyor...
Türkiye de adaletin yönetim zihniyeti, gelişim hızına ayak uyduramıyor.