Yağmur Hattı...
ESKİ Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün açıklamasıyla yeniden gündeme geldi.
Aslında hiç gündemden düşmedi denilse yeridir.
Murat Yetkin'e açıklamasında, eğer 1 Mart Tezkeresi çıksaydı, "Türkiye'nin Irak'a 4-5 tugay (20-25 bin asker) ile girme hazırlığı yaptığını" söylemiş.
Özkök'ün söylediği aslında Ankara'da bilinmedik bir durum değil.
Bilinmeyen ise Türk askerinin oraya nasıl ve hangi görevle gireceğiydi.
Planlanan, Türk askerinin herhangi bir çatışmaya girmeden arka planda kalıp tampon bölge oluşumuna destek vermesi, gerektiğinde de PKK ile çatışmasıydı.
Önde, Saddam güçleriyle çatışan tarafta ise ABD askeri olacaktı.
Ayrıca girmesi öngörülen asker sayısı da 20-25 bin değil, 4 takviyeli tugay ve özel birliklerle birlikte 30-35 bin civarındaydı.
Hafızalardan silinmiş olabilir, 40-50 bin kadar ABD askeri de savaşan ileri güçlerine lojistik sağlamak için Türkiye'de kalacaktı.
Zaten sorun da bu noktada çıkmıştı.
Hem Barzani'nin hem de Türkiye'den bazı bölge milletvekillerinin muhalefeti sonucu 1 Mart Tezkeresi Meclis'ten çıkmak için yeterli oyu bulamadı.
TAMPON BÖLGE
Nitekim dün o dönem bütün müzakereyi yürüten, yakın geçmişte de yaşadıklarını "1 Mart Vakası-Irak Tezkeresi ve Sonrası" kitabında aktaran emekli Büyükelçi Deniz Bölükbaşı'ya da sordum.
Teyit etti...
Ancak o dönem planda bir başka unsur daha yer alıyordu.
"Yağmur Hattı" adı verilen bu bölge, Türkiye sınırından 40 kilometre kadar ileride oluşan koruma bandının hemen önünde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin PKK ile gerektiğinde girip savaşabileceği bir alanı kapsıyordu.
Bütün bunları anlatmamın nedeni de Suriye olayıyla birlikte Ankara'da dile getirilen "tampon bölge" oluşturma çabalarıyla bu hattın tekrar gündeme gelmiş olması.
Ancak bu kez Irak yerine Suriye içinde böyle bir hattın oluşturulmasından söz ediliyor.
Hatta bir adım daha atılarak, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, TBMM tatilde olduğu için Cumhurbaşkanı'nın onayıyla tezkereye gerek duyulmadan yurtdışına gönderilebileceğinin altı çiziliyor.
CEBER KALESİ
Peki, Türkiye hangi halde böyle bir yöne gider?
Soruya yanıt aranırken Başbakan Erdoğan'ın atv'de Suriye'de Türk toprağı olarak kabul edilen Ceber Kalesi'ne bir saldırı olması halinde Türkiye'nin sessiz kalmayacağına ilişkin sözlerine atıf yapılıyor.
Erdoğan'ın herhangi bir soru yöneltilmeden bu uyarıyı yapmış olmasına dikkat çekiliyor.
Sınır boyunda uzun süredir devam eden askeri tatbikata atıf yapılıyor.
Bölgede girişe yasak yeni yerlerin ilan edilmesiyle birlikte okunduğunda yeni bir duruma hazırlığın olduğu görülüyor.
Buna YAŞ'ın tamamlanması, askerlerin atama sürecinde yaşadığı çekingenliğin sona ermesi de eklendiğinde bölgede aktif mücadeleye dönüleceğinden, hatta bir adım ileri gidileceğinden söz edilebilir mi?
Prof. Dr. Mehmet Özcan'ın dün vurguladığı gibi "Uludere olayıyla pasifleşen mücadele yöntemine tekrar dönülür mü?"
Şu kadarını söylemeliyim ki bu dönem bölgede aktif olan kazanacak.
"Bana dokunmayan bin yaşasın" diyen kaybedecek.