Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İKİ gündür Güneydoğu'dan bölgenin nabzını çok iyi tuttuğuna inandığım isimlerle konuşuyorum.

        İçlerinden birinin dün söylediği şu cümle sohbetimizi özetlemeye yeter:

        "Yakın geçmişe kadar hiç değilse birinin içindeki bir taraf şiddet dışı çözüm üretirdi. Şimdi her ikisi de çözümü şiddette aradığı için makule yer kalmadı."

        İlginçtir benzer görüş AK Parti'nin bölgeyi çok iyi bilen isminde de vardı:

        "Madem sonunda bu noktaya gelecektik, o zaman bu kadar uğraşı niye verdik?.."

        Sözleri bu noktada durmadı, bölgenin içinden çıkılmaz, sıkıntılı, her bir örgütün ve istihbarat teşkilatının cirit attığı hale dönüşmeye başladığını söyledi.

        Her ikisi de "demeç gibi olmamasını" istedikleri için isimleri bende saklı.

        Görüldüğü gibi ortak kaygıları, çözümün silahta aranması üzerine...

        Şurası unutulmamalı ki "başarısı, yaşamı sona erdirilen insan sayısı üzerine kurulu her zafer, baştan kaybedilmiş" demektir.

        Bu kural tazeliğini bugün olduğu gibi gelecekte de yitirmeyecektir.

        Dünyaya "elveda" dediği bir çağda, silaha veya şiddete dayalı çözüm bu coğrafyada da geçerliliğini koruyamayacaktır.

        BDP'NİN AÇMAZI

        Çözümün şiddet olmadığını en iyi anlaması gereken de BDP'dir.

        Çünkü benzer söylemi en fazla dillendirmiş olanlar bugün BDP çatısı altında siyaset yapanlardır.

        Ancak onların da gelinen noktada çaresiz kaldıkları görülüyor.

        Hatta parti yönetiminde de benzer bir rahatsızlığı okumak olası.

        Bir zamanlar Leyla Zana ve çok az sayıda ortaya çıkan rahatsızlığın BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'a da sirayet ettiğini söylemek yanlış olmaz.

        Dokunulmazlıkların kalkması ve BDP'nin kapatılmasının konuşulduğu süreçte zaten partinin lideri olarak rahatsızlık duymaması da olağandır.

        Bununla birlikte Demirtaş'ın parti lideri olarak arkadaşlarına söz geçirebildiğini söylemek ise olası değil.

        Eğer böyle olsaydı BDP'li milletvekilleri ile PKK'lıların kucaklaşma sahnesi yaşanmazdı.

        Şurası kesin ki BDP'nin ebeveyni durumunda olan partilerin kongresinde Türk bayrağının indirilmesi veya asteğmen adaylarının Tuzla Tren İstasyonu'nda katledilmesi sonrası Hatip Dicle'nin yaptığı açıklama ile Ankara'da Anafartalar ve Kızılay patlamaları gibi yüksek oranlı ters tepecek.

        Hatta onlardan daha etkin olacak, belediye seçimleri sırasında da sonucu çok daha net görülecek.

        ÇIKIŞ YOLU

        Peki, bunu aşmak için BDP yönetimi, silahlı çözüm yerine müzakereyle sonuca varılmasını öteden beri savunan İmralı ile bir olup Kandil'e karşı tutum takınabilir mi?

        Süreci bugün çok daha iyi okuyabilen BDP yönetiminin geçmiş davranışlarına bakılırsa biraz zor.

        Nedeni de, bölgede gittikçe yükselen lümpenizm karşısında anında aforoz edilip yalnızlaşmaları tehlikesinin önlerinde duruyor olması.

        Bu da aranacak çözümü çok daha güç bir hale getiriyor, şiddeti tetikliyor.

        Koşulların şiddete dayalı sürmesi halinde ekimde TBMM açıldığında paralel bir söylemi nasıl geliştireceklerini öngöremedikleri için Ankara'da siyaset yapmaları da zorlaşıyor.

        Siyaset teröre karşı çözümde biraz daha dışlanıyor.

        Diğer Yazılar