O da zamanın ruhuna uymuş...
AYNI marka ve renkte iki minibüs hazırlanır.
Biri gümrük kapısından resmi, diğeri Nusaybin'den kaçak yolla Suriye'ye sokulur.
Gümrükten girenin içinde Türk istihbarat görevlileri yer alır.
Bir yanı çelik koruyucuyla güçlendirilmiş patlayıcı yüklü kaçak minibüsün direksiyonunda ise resmi sıfatı olmamasına rağmen, devlet görevlisi gibi davranan kişi yer alır.
Şam'a varan minibüslerden biri istihbarat elemanlarının dönüşü için saklanır, diğeri bir binanın önüne park edilir.
Hedefteki isim, binadan telefonla konuştuğu anda minibüs infilak ettirilir.
Önce hedef yok edildi sanılır; birkaç saniye sonra yaşadığı anlaşılır.
Çünkü direksiyondaki Yeşil kod isimli Mahmut Yıldırım, minibüsü 100 metre ileriye ve yanlış yöne park etmiştir.
Yani çelik ile güçlendirilmiş yanını ters yöne, hedef bina tarafına yaslamış, bomba boşluğa patlamıştır.
Uçurulmak istenen bina minibüsün çelik korumasında kalmış, kırılan camlardan sadece örgütün önde gelenlerinden biri yaralanmıştır.
TARİH KARIŞINCA
Mayıs 1996'da PKK lideri Öcalan'a yönelik operasyondan cam kırıkları yarasıyla kurtulan kişi bugün PKK'nın tepesine gelen, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık'tan başkası değildi...
Bunu anlatmamdaki neden, Bayık'ın dün Milliyet'te Mithat Sincar'a verdiği demeçteki sözleri.
Bayık, dönemin başbakanı Erbakan'ın Suriye devleti üzerinden Kürt sorununu çözmek için üç mektup gönderdiğini söylüyor.
Çözüm istemeyen güçlerin bunu fark edince süreci bombaladığını belirtip şöyle diyor:
"1996'da 6 Mayıs'ta Şam'da Öcalan'ı imha etmek için patlatılan o büyük bombanın esas nedeni buydu..."
O da "zamanın ruhuna" uyup 28 Şubat'ın kendilerine karşı yapıldığını iddia ediyor.
Anlattıkları baştan sona yanlış ya da çarpıtma...
Çünkü bombanın patladığı dönemde başbakanlık koltuğunda Mesut Yılmaz oturuyordu.
Erbakan ise sözünü ettiği patlamadan 52 gün sonra, 28 Haziran 1996'da başbakan oldu. 28 Şubat ise patlamadan 9 ay sonra gerçekleşti.
28 ŞUBAT YAĞI
Erbakan'ın mektubu iddiasına gelirsek...
O dönem PKK yönetimi ile Kandil'de doğrudan görüşen dönemin Refah Partisi milletvekilleri varken, Şam yönetimi üzerinden mektuplaşmaya gerek yoktu.
RP'nin ikinci adamı, sonra da partinin devamının lideri olan Recai Kutan'a da dün sordum.
"İlk kez böyle bir şey duyuyorum. Benim böyle bir konudan, olsaydı haberim olurdu" dedi.
Gelelim işin PKK yönüne...
Bayık benzer iddiayı 4 Ekim 2009'da da dile getirmiş, ancak müdahaleci tarafı 28 Şubat yerine, ABD ve AB olarak göstermişti.
Oysa asıl sorun 1996-1998 arasında PKK'nın metropol ve turistik bölgelerde kadın canlı bombalarının intihar eylemleriydi.
Bu eylemler PKK'yı "savaşan taraf" veya "özgürlük savaşçısı" diye niteleyen Batı'nın tepkisini çekti; 1997'de de "organize suç örgütü" ilan etti.
İçeride ve dışarıda arka arkaya darbe alan PKK da militanlarını sınır dışına çıkararak korumaya aldı.
Bayık da PKK yönetimince kurulan komite tarafından sorgulandı; pasifize edildi.
28 Şubat ise dikkatlerin anlamsız, gereksiz ve yanlış sevki sonucu PKK'nın ekmeğine sadece yağ sürdü.
Not: Kahire'de sivil halkın üzerine ateş açılmasını kınıyorum.