Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BERKİN Elvan'ın ölümünü protesto edenlerden biri mi?

        Olsa ne fark eder? Benzinliğin bir köşesinde, on kadar polisin arasında kafese girmiş ürkek kuş gibi çırpınıyor.

        Yaşı ve giyinişine bakılırsa öğrenci olabilir...

        Ya da akaryakıt istasyonuna gelmiş biri; belki de bir işçi...

        Ne fark eder?

        Bir polis uzun sarı saçından tutuyor, başını aşağı doğru eğiyor.

        Ayağına gelen topa vole vuruyor gibi yüzüne postalını yapıştırıyor.

        Genç adam başını tutarak etrafında dönüyor, uzaklaşmaya çalışıyor.

        Belli ki başına aldığı darbe sersemletiyor.

        Tekmeyi atan polis ise keyifle seyrediyor.

        Kameraman, foto muhabiri arkadaşların çekim yaptığını görünce içlerinden biri onlara yöneliyor.

        "İşimi yapıyorum, kayıttayım" diyen kameramana sinkaflı küfür savuruyor.

        Yüzünde gaz maskesi, resmi elbisesinin omzunda ise zeytin dalı altın çelenk ve altın tek yıldız...

        Yani emniyet müdürü...

        Öfkesi hareketinin önüne geçmiş, durmuyor tavrını sürdürüyor.

        Belli ki, Akademi'de Toplumsal Olaylara Müdahale ve Orantısız Güç Kullanımı ile Ceza Muhakemesi Kanunu Zor Kullanmanın Hukuki Çerçevesi derslerini es geçmiş.

        Prof. Dr. İbrahim Cerrah ile Prof. Dr. Vahit Bıçak'ın rahle-i tedrisatında bulunmamış.

        Müdahale ettiği protesto eyleminin, benzer şekilde ölen çocuk Berkin Elvan için olduğunun hiç farkında değil...

        O gencin orada yığılıp kalması durumunda yaptığının nelere mal olabileceğini, var olan gerilimi hangi noktaya taşıyacağını düşünmüyor; umursamıyor.

        NE AĞLARSIN...

        Oysa Türkiye bu olaylarla yeni de karşılaşmadı.

        Tarih acı örnekleriyle dolu.

        Her dinleyişimde içime hüzün dolduran türküde olduğu gibi...

        Hikâyesi de türkü kadar acıdır.

        Âşık Daimi'nin (İsmail Aydın) oğlu Kazım Aydın, duvara slogan yazarken güvenlik güçlerinin ateşi sonucu ölür.

        Oğlunun ardından yasa bürünen, ağıtlar yakan eşi Gülsüm Aydın'ın acısı, Daimi'nin yüreğinde evlat acısının önüne geçer.

        Dayanamaz, sazını alıp eşi Gülsüm Aydın için söyler:

        Ne ağlarsın benim zülfü siyahım

        Bu da gelir bu da geçer ağlama...

        Göklere erişti feryadın ahın

        Bu da gelir, bu da geçer ağlama

        *

        Daimi'yem her can ermez bu sırra

        Yusuf sabır ile vardı Mısır'a

        Gerçek kâmil olan erer o nura

        Bu da gelir, bu da geçer ağlama...

        ÖLÜMSÜZ AĞAÇLAR

        Bugün vurup öldürenler hiç anılmayacak, ama Kazım'ına ağlayan Gülsüm Aydın'a yazılan türkü asırlardır söylenecek.

        Berkin'in annesinin penceredeki görüntüsü, babası'nın vicdanındaki barış dolu muhteşem kültürü akıllardan hiç çıkmayacak.

        Çünkü onlar çocuktu, Nâzım'ın dizelerindeki gibi:

        Dünyayı verelim çocuklara

        hiç değilse bir günlüğüne

        allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar

        oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında

        dünyayı çocuklara verelim

        kocaman bir elma gibi verelim,

        sıcacık bir ekmek somunu gibi

        hiç değilse bir günlüğüne doysunlar

        bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı

        çocuklar dünyayı alacak elimizden

        ölümsüz ağaçlar dikecekler.

        Diğer Yazılar