İntihar teröristlerinin çağı!
Nobel ödüllü yazar Mario Vargas Llosa’ya göre, “Her dönemin kendine özgü ‘dehşetleri’ vardır”. Bizden önceki kuşakların bir kısmı “vebaya”, bir kısmı “fırınlarda yakılmaya”, bir kısmı “dünya savaşlarına” tanık oldu; bizim payımıza ise “intihar teröristlerinin çağında” yaşamak kaldı.
*
Totaliter imparatorluklar yıkılınca çoğulculuğun, demokrasinin, insan haklarının hepimizin ortak ideali olduğunu; soykırımların, işgallerin, yok etme üzerine kurulu imha savaşlarının bittiğini sandık.
Ortadoğu’da ve dünyanın ücra yerlerinde kalan birtakım diktatörlüklerin yıkılmasından sonra, artık dünyanın “gül bahçesine” dönüşeceğini hayal ettik.
Dünya küçük bir köy haline geldikten sonra pasaportların geçersiz kalacağı, sınırların “demokratik yollarla ortadan kalkacağı” bir dünyaya doğru hızla gideceğimizi sandık.
Avrupa Birliği ideali bu yüzden güzel bir ideal oldu hepimiz için.
*
İşte tam böyle bir dönemde çıktılar ortaya.
Hiç hesapta yoktular.
O zamana kadar aşina olduğumuz bir örgütlenme modelinden gelmiyorlardı.
Belirlenmiş, somut bir hedefleri yoktu.
İnsanları öldürerek cennete gidecekleri sanıyorlardı.
O zamana kadar uğradıkları ortak aşağılanmaları, masumların kanıyla temizleneceğine inanmışlardı.
Günahsız insanların ölümü çoğaldıkça, düzmece inançları o kadar hakiki hale gelecekti.
Kendilerinden olmayan herkes düşmandı ve düşmanın adı şeytandı. Şeytan en korkunç ölümü hak etmişti.
Küçük çocuklar bile onların gözünde birer küçük yaratıktı. O yüzden kendi çocuklarını bile hiçbir “dehşetten” korumuyor, tam tersine yaptıkları bütün o vahşi eylemleri çocuklarına da seyrettiriyor, onları da şimdiden kendilerine benzetmeye çalışıyorlardı.
Onların inancında olmayan, onları desteklemeyen herkes zehirli birer yılandı. Zehirli yılanı öldürürken dişi-erkek, büyük-küçük ayrımı yapılmazdı.
Onların gözünde dünya haksızların egemen olduğu, kötülerin borusunun öttüğü, zalimlerin elinde oyuncak olan bir yerdi. Haksızlıkları ortadan kaldırmak, kötüleri alt etmek, zalime gününü göstermek için herkesin ölmesi gerekiyordu.
*
Kendilerini bu dünyada hiçbir güce karşı sorumlu hissetmiyor, sadece öte dünyada Tanrı’ya karşı sorumlu görüyorlar. O yüzden bu dünyada yaptıkları ve yapacakları “vahşetleri” kötü bir şey olarak görmüyor, kurbanlarını seçerken ayrım gözetmiyorlar.
Onlara göre “kâfirlerin” hepsi birbirine benzer ve aynıdır. Ha Hıristiyan bir İngiliz, ha laik bir Türk, ha inançlı bir Müslüman Arap, ha bir Hindu, ha bir zenci, ha Japon, ha bir Çinli öldürmüşsün fark etmez, hepsi ölümü hak etmiş birer şeytandı.
Hepsinin ortak özellikleri, hiç dikkat çekmemeleridir. Herkese benzeyen bir bedende “yalancı bir kişilik” taşıyorlar. Onlara göre inananlar ve inanmayanlar, insan ve insan olmayanlarla her şey ve hiçbir şey vardır. Bir intihar saldırısıyla “düşman” yok edilirse eğer her şey hallolmuş olur.
Kendilerini patlattıktan sonra geride işe yarar hiçbir iz bırakmıyorlar; kimlerden yardım aldıklarını bilmemiz o yüzden zorlaşıyor.
Öldürmeye ve ölüme çok rahat gidiyorlar. Gitmeden her şeyi bitirmişler çünkü. Kaçma planları yok, yakalanıp sorgulanma gibi bir kaygı taşımıyorlar.
Öldükten ve öldürdükten sonra “kahraman” oluyorlar. Adları mutlaka bir yerde, bir birlikte, bir merkezde, bir karargâhta yaşatılıyor. Boş geçen hayatları böylece bir anlam kazanmış oluyor. Hak etmedikleri övgülere boğuluyorlar. Örneğin, yakın bir zamanda Kızılay’da bomba yüklü bir araçla durakta otobüs bekleyen kalabalığın içine dalarak 38 masum sivilin ölümüne, yüzlerce kişinin yaralanmasına yol açan kod adı “Doğa Jiyan” olan PKK’lı Seher Çağlar Demir’in ardında Özgür Politika Gazetesi’ne bir “destan” yazan Nurettin Demirtaş, “Soykırımı beyninden vuran Doğa, hiçbir bahaneyle kirletilemez bir nilüfer çiçeğidir” dedi.
Kim bilir Ankara Garı’nda, Beyoğlu’nda, Suruç’ta kendini patlatan IŞİD militanları için arkadaşları ne dedi, bunu en azından ben bilmiyorum.
*
“İntihar teröristlerinin” tümü güçsüz insanlardır. IŞİD erkekleri, PKK kızları gönderiyor ölüme. IŞİD’in sözlüğündeki adları “şehit”, PKK “fedai” diyor onlara. Ölüme ve öldürmeye giderlerken bu dünyada bir iz bırakmaya, değersiz geçen hayatlarına bir değer katmaya, ölümsüzleşmeye, adını devrim tarihine yazdırmaya, şehit olmaya, öteki dünyada cenneti garantilemeye veya bu dünyayı, geride kalan kendi fikrinde olanlara bir cennet haline getirmeye gidiyorlar.
*
Eksildikçe çoğalan bizi bitirmek istiyorlar.
Artık her eylemleri yerkürenin her tarafında yankılanıyor. Yarattıkları karabasanlar iliklerimize kadar korkutuyor, dehşete düşürüyor bizi.
Ama inanın sayıları fazla değil.
Yenebiliriz onları!