Başarabiliriz!
Biz bir ulus değil, bir milletiz.
Birbirinden farklı renkleri olan, farklı diller konuşan, farklı siyasi görüşlere sahip bir büyük bahçenin çiçekleriyiz.
Komşumuz Kürt, akrabamız Çerkez, gelinimiz Boşnak, yakın arkadaşımız Laz, damadımız Gürcü’dür.
İnançlarımız farklı, fikirlerimiz farklı, dillerimiz farklı olabilir...
Dünyaya farklı pencereden bakabilir, ideolojilerimiz birbirine benzemeyebilir.
Farklı farklı partilerde örgütlenmiş, farklı siyasi gruplara ayrılmış olabiliriz.
Ama hepimiz tek bir devletin yurttaşıyız.
Bayrağımız tektir.
***
Ülkemize bir saldırı yapılırsa, bu saldırı hepimize yapılmış olur.
Vatan tehlikedeyse, hepimizin hayatı tehlikededir.
Ülke toprakları hepimizin ortak malıdır çünkü.
Askerlik yapmak, vergi vermek hepimizin ortak yükümlülüğüdür.
Ülkenin nimetlerinden hepimiz eşit şekilde yararlanıyor, kanun önünde hepimiz eşitiz.
***
Bayramda aynı şekilde seviniyor, aynı üzüntüyle oturuyoruz taziyeye.
Horona aynı coşkuyla katılıyor, kederli bir bozlak karşısında aynı şekilde hüzünleniyoruz.
Halay da bizimdir, çiftetelli de...
***
Ama gelin görün ki, şu siyaset işini gereğinden fazla ciddiye alıyoruz.
Bir tek bu konuda gereğinden fazla öfkeleniyor, gereğinden fazla “bizden olmayana” yaşamayı haram kılıyoruz.
Öyle ki, bu konuda çok zor anlaşabiliyor, çok güç koşullarda bir araya gelebiliyoruz.
İlle de bir büyük felaket olacak!
Bir depremle sarsılacağız örneğin.
Bir doğal afet gelecek, hayatlarımız topluca tehlikeye girecek mesela...
Bunun dışında siyaseti “ölümüne” yapıyoruz.
Sadece ama sadece kendi doğrularımızı “doğru” kabul ediyoruz.
Hiçbir zaman bizim gibi düşünmeyenlerin bir “doğrusu” olabileceğini düşünmüyoruz.
İlle de herkesin bizim gibi düşünmesini, bizim sevdiğimizi sevmesini, bizim dilimizi konuşmasını, bizim renklerimizi taşımasını, bizim programımızı benimsemesini istiyoruz.
Zaman zaman bu işi o kadar abartıyoruz ki, bizden olmayanın boynuna çok kolay bir şekilde “hain” yaftasını asabiliyoruz.
***
Bir büyük felaket olduğunda mesela, siyasi görüş ayrılıklarımızın aslında ne kadar manasız olduğunu, asıl olanın hayat olduğunu, dayanışmanın, birbirimizin yarasına merhem olmanın ne kadar gerekli olduğunu o anda anlıyor, o anda birbirimizin yardımına koşuyoruz.
En son 1999 depreminde böyle olmuştu.
Milletçe her şeyimizi, inançlarımızı, siyasi görüşlerimizi, partilerimizi, ideolojilerimizi evde bırakmış, birbirimizin yardımına koşmuştuk o gün.
Bir büyük doğal afet hepimizi bir araya getirmişti.
***
Galiba aradan 17 yıl geçtikten sonra ikinci kez bugünlerde böyle bir dayanışma duygusu daha gelişiyor aramızda.
Meclis’imizi bombalayan, günahsız yurttaşlarımızı kurşuna dizen, kendi uçaklarımızla bizi vuran o korkunç askeri darbe girişimi karşısında bir büyük depremle karşı karşıya kalmışız gibi, milletçe tekrar bir araya geliyoruz.
Oysa çok şey görmüştük.
Büyük terör hadiseleriyle karşılaşmıştık.
35 yıldan beri kan kaybediyorduk.
Bombalar patlamış, topluca ölmüştük.
Ama böyle bir şeyi hiçbirimiz hesaplamamıştık galiba.
Hiçbirimizin aklına gelmemişti böyle bir felaket.
Sanırım bu darbenin başarıya ulaşmasını içten içe isteyenler bile bunu hesaplamamışlardı.
Kendi ülkesine karşı, düşman bir gücün bile yapamayacağı bir kahpelik yapmak, bu kadar gözü dönmüşlük, bu kadar büyük bir çılgınlık hiç kimsenin aklında yoktu sanırım.
En güvendiğimiz kurumun içinde yetişmiş, onlarca generalin öncülük yaptığı bir grup askerin bu kadar barbarlaşabileceklerini kimse tahmin etmemişti.
Bu beklenmedik felaket, bu “tasa” tekrar bir araya getirdi bizi.
***
Uzun bir aradan sonra ilk defa dört siyasi parti ortak bir deklarasyonda buluştu.
Uzun bir aradan sonra ilk defa hepimiz aynı fikre geldik.
Uzun bir aradan sonra ilk defa hepimiz, siyasi görüş ayrılıklarımızın demokrasiden daha mühim olmadığını anladık.
Uzun bir aradan sonra ilk defa ülkemizin, ideolojilerimizden daha kıymetli olduğunu anladık.
Uzun bir aradan sonra galiba ilk defa “tek millet” olduğumuzu anladık.
***
Haydi bunu başlangıç yapalım.
Birlikte demokratik bir Anayasa yapalım.
Birlikte tek çarenin demokrasi olduğunu herkesin anlayabileceği bir hukuksal zemin yaratalım.
Bir daha bu tür çılgınlıklara kimse kalkışmasın diye birlikte “asker-sivil” ilişkisini yeniden tanımlayan düzenlemeler yapalım.
Bu büyük felakette, bir gecede hayatını kaybetmiş 208 kişinin yüzü suyu hürmetine yapalım bunu.
Başarabiliriz!