Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hurşit heval...

        Neredeydin yahu!

        Seni aramadığımız yer kalmadı. Bağırdık çağırdık, sesimiz kesildi, soluğumuz bitti, pilimiz tükendi, tam dört buçuk ay boyunca senden ses çıkmadı. Birinci haftasından itibaren senden ses çıkmayınca, İHD hemen harekete geçti ve “Hurşit Külter nerede?” diye bir slogan geliştirdi.

        Bu slogan “demokrasi güçlerinin” o kadar çok hoşuna gitti ki... Bir film, bir roman adını hatırlatıyordu onlara herhalde. Bilirsin o arkadaşlar çok romantik, yufka yürekli, duyarlı arkadaşlardır; böyledir “demokrasi güçleri” ne yaparsın, gözyaşlarıyla atıldılar meydana.

        ***

        Tişörtler yaptılar heval!

        Güzel tişörtlerdi.

        “Cumartesi Anneleri”ni bilirsin, her Cumartesi Galatasaray Lisesi’nin önünde toplanırlar. Bu kez, yıllardır yürekleri sızlayan o anneleri senin için topladılar. CHP’den bir milletvekili, HDP’den Ertuğrul Kürkçü, Pervin Buldan ve Filiz Kerestecioğlu o güzelim tişörtlerden giydiler önce. Kitleye öncülük ettiler. Hepsinin endamına o tişörtler o kadar çok yakıştı ki. Kitle bir anda coştu:

        “Hurşit Külter nerede?”

        O slogan o kadar gür çıkmıştı ki, daha önce senin için BM’ye yapılan başvurunun merkezi New York’ta bile duyuldu sanırım.

        Dağ dağ, şehir şehir, kasaba kasaba “hevallerin” sesi yankılandı.

        Cumhuriyet, Taraf, Evrensel, Özgür Gündem gazeteleri ve cümle FETÖ medyası yaza yaza mürekkep tüketti, televizyon yorumcularının sora sora sesleri kısıldı, internet siteleri coştukça coştu, arkadaşların ağzı dili kurudu: “Hurşit Külter nerede?”

        İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Komutanlığı, Şırnak Valiliği, “Ne bilelim nerede” diye cevap verdiler ama nafile.

        Senden ise ne bir ses vardı, ne de bir nefes.

        Yer yarılmış içine girmiştin.

        ***

        Sen gittikten sonra çok şeyler oldu heval. Canlı bombalarla ortalığın delik deşik olduğu, üstüne bir de darbenin geldiği bir yaz geçirdik. Sıcaktı. O sıcakta, misal Diyarbakır’da, On Gözlü Köprü’nün orada bir bomba patlattılar. O sırada yoldan geçen bir araba içindeki 3’ü kadın, 2’si çocuk 5 kişi cayır cayır yandı. 3 yaşındaki bebeğin kavrulmuş cesedini annenin kucağından almakta güçlük çekti doktorlar.

        Hiçbir şey olmadı!

        Ne o bebeğin tişörtünü yaptı kimse, ne o bombanın patladığı yere gitti “demokrasi güçleri”, ne de “Bu çocukları neden yaktınız?” sorusu geldi o milletvekillerinin aklına.

        Varsa yoksa sen; tekrar başladılar bağırmaya.

        “Hurşit Külter nerede?”

        ***

        Sahi, her yerde fellik fellik seni aramalarının nedeni neydi biliyor musun?

        Yaklaşık 20 yıldan beri hayatımızdan çıkmış olan o “beyaz Toros’ların” tekrar geri geldiğini, tekrar “gözaltında kaybolmaların” yaşandığını, devletin tekrar “yasa dışına” çıktığını, “faili meçhul cinayetler” işlediğini ispatlamak istiyorlardı. Senin kaybolman 20 yıldan sonra ele geçen muazzam bir fırsattı.

        O yüzden bütün şarkılarda seni söylediler, mehtaplı gecelerde hep seni andılar!

        ***

        Meğerse sen “faili meçhul” değilmişsin be heval!

        Meğerse daha ilk haftadan itibaren Kerkük’te fink atıyormuşsun!

        Kendin söyledin, biliyoruz artık.

        Hadi, Kahpe Bizans’ın kör zindanlarından kaçan Malkoçoğlu misali lağım dolu dehlizleri geçtin, özel kuvvetlerin elinden kurtuldun, dehlizin kapısında Kahpe Bizans’ın yiğit güzeli Helena seni beklemiyordu belki ama birileri sana yardım etti, dağı taşı aştın, kasabaları geride bıraktın, sınırları geçtin, başka ülkenin topraklarına vardın; insaf be heval! Hiç mi radyo dinlemedin, hiç mi televizyon seyretmedin, hiç mi internete girmedin, hiç mi insanla karşılaşmadın; BM’nin duyduğu sesimizi nasıl oldu da sen duymadın, nasıl oldu da Meclis kürsüsünde senin o gülümseyen resmini sallayan Demirtaş’ın o hüzünlü yüzüne bakıp üzülmedin, be insafsız, be nankör kedi, insan bir şey söyler, bütün demokrasi güçlerini senin için seferber etmedik mi?

        Hepimizi “madara” etmeye hakkın var mı? Bu yaptığın devrimci ahlaka sığar mı?

        Derhal özeleştirini vermelisin!

        ***

        Ha bak benden söylemesi.

        Sakın, sayın o CHP milletvekilinin, Sayın Kürkçü’nün, Sayın Buldan’ın, Sayın Demirtaş’ın ve diğer binlerce “sayının” gözüne görünme.

        Hepsi sana o kadar öfkeli ki!

        Madem “devlet seni kaybetti” ne diye ortalığa çıkıyorsun? “Faili meçhul” kalsana!

        Seni yakalarlarsa var ya!

        Eşek sudan gelinceye kadar döverler.

        Hatta sana bir bilgi daha vereyim.

        Eşeği de, “Sakın sudan gelme” diye iyice tembihlerler ha!

        Bu “demokrasi güçleri” böyledir, bilesin!

        Diğer Yazılar