'Munzur' yerine 'Seyyid Rıza Üniversitesi' neden olmasın ki?
AÇILIMLARIMIZ ve geçmişle barışma çabalarımız devam ediyor, Dersim hadiseleri hakkında hükümetten her an yeni açıklamalar geliyor...
Geçen gün Tunceli Üniversitesi’nde konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, üniversitenin isminin değiştirileceğini ve “Munzur” yapılacağını duyurdu!
Türkiye geçmişindeki bazı kararlarından hakikaten rahatsızlık hissediyor ve yaşanan acılara karşı bir jest yapmak istiyor ise meseleleri öyle taksit taksit değil, artık kimsenin başka söz etmesine meydan bırakmadan, diğer memleketlerde olduğu gibi bir anda ve kesin şekilde halletmek zorundadır.
Kimbilir ne düşünecek ve ne diyeceksiniz ama açıkça söyleyeceğim: Dersim hadiseleri konusunda devlet önemli bir adım atmak istiyorsa, fırsat ortada: Tunceli Üniversitesi’nin isminin değiştirilecek olması...
Üniversitenin adının “Munzur” yapılması tam değil yarım bir adımdır, hattâ adım bile sayılmaz, yavaş bir emeklemeyi andırmaktadır ve son zamanların moda tabiri ile “devrim gibi bir karar” gerekiyorsa üniversiteye Dersim hadiselerinin sembolü olan kişinin isminin verilmesi kâfidir; yani “Munzur Üniversitesi” falan değil, “Seyyid Rıza Üniversitesi” olması!
Cesaret isteyen böyle bir kararın alınması halinde tepkiler çığ gibi gelir, hattâ kıyametler bile kopar ama âdetimizdir, zamanla alışırız!
‘PİRKONDU’, ‘TAŞKENT’ OLMUŞ
Başbakan Davutoğlu, Tunceli Üniversitesi’ndeki konuşmasında bir başka meseleye, yerleşim yerlerinin isimlerinin seneler boyunca değiştirilmesine de temas etti ve kendi memleketinden bir örnek verdi: Doğduğu yerin asıl isminin “Pirkondu” olduğunu ama içerisinde “Pir” kelimesi geçtiği için değiştirilip “Taşkent” yapıldığını söyledi.
Yer isimlerinin, özellikle de köy adlarının değiştirilmesinin, daha doğrusu “Türkçeleştirilmesinin” sonraki nesiller için nasıl dertler yarattığını, adı değiştirilen yerlerin sâkinleri yahut aslen oralı olanlar ile tarihî konularda çalışanlar iyi bilirler...
Çocukluğunuzda dedelerinizden, büyükannelerinizden işittiğiniz yerlerin isimlerinin artık vârolmadığını, oralara bambaşka, hattâ alâkasız adların verildiğini düşünün! Hatıralarınız, aile bağlarınız ve hayalleriniz bir anda kaybolup gitmiş demektir ve bu iş tarih ile uğraşanların önüne de hayli zorluklar çıkartmaktadır.
Kendimden bir örnek vereyim:
Bir müddetten buyana imparatorluğun son döneminde yaşanmış büyük bir bozgundaki önemli bir ismin, Sarıkamış muharebelerinin kumandanlarından Hafız Hakkı Paşa’nın elyazısı ile olan ve bende bulunan savaş günlüğü üzerinde çalışıyorum... Bitirebildiğim takdirde önümüzdeki haftalarda yayınlayacağım ve tarihimizin en büyük hüzünlerinden olan Sarıkamış’ı konu alan ve şimdiye kadar ortaya çıkmamış olan bu önemli metin, büyük bozgunun tam 100. yıldönümünde tarihe mâlolacak...
BULABİLMEK NE MÜMKÜN?
Ama metni yeni harflere eksiksiz olarak nakledebilmek ne mümkün? Paşa bilmemkaçıncı birliğin filânca köyden kalkıp falanca yere gelmesini emrettiğini söylüyor fakat sözünü ettiği köyleri yeni harflere çevirebilirsen çevir! Bazı yerleri kurşun kalemle yazılmış ve aradan geçen tam bir asır içerisinde zaten silinmiş olan satırları doğru şekilde çözebilmek bir tarafa, bazı yer isimlerini doğru şekilde nakletmek de mümkün olmuyor, zira köylerin isimlerini değiştirmişiz! Devletin köylere verilen yeni adlar konusunda eski senelerde yaptığı yayınlara bakıyorsunuz, isimlerden bazıları ya mevcut değil, yahut o köye hiç yer verilmemiş!
“Türkçeleştirme” merakına kapılıp 1910’lardan buyana ısrarla devam eden bu köy, kasaba ve şehir isimlerini değiştirme işinin Anadolu’nun tarihî coğrafyasının yanısıra Türkçe yer adlarına da verdiği büyük zararları başka bir yazıda örnekleri ile anlatacağım ama şimdilik tekrar edeyim: Dersim konusunda ciddî bir açılım yapılıp eski yaraların hakikaten sarılması isteniyor ise, “Tunceli mi, Dersim mi?” tartışmasından önce atılması gereken adım Tunceli Üniversitesi’nin isminin “Seyyid Rıza Üniversitesi” yapılmasıdır.