Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        55-56 sene önce idi...

        Sabah uyanıp elimi-yüzümü yıkamamdan hemen sonra, kahvaltı masasında bitmeyecekmiş gibi bir tenbihler yağmuru başlamıştı: “Sıra sana gelince şöyle selâm vereceksin, beyefendinin elini böyle öpeceksin, sakın haaa arkanı dönme, yan yan yürüyüp öbür tarafa geçeceksin...” diyen uzun ve tatbikatlı uyarılar!

        Sonra, titiz bir giyinme faslı gelmişti... Tiril tiril pantolon, kolalı gömlek, yakasının dip tarafları hafif kıvrık kalacak şekilde ütülenmiş ceket ve tabii ki papyon! Öyle bildiğimiz kravatlar olmazdı, ne de olsa mühim bir yere gidecek ve arkadaşlarımla beraber memleketin en önemli şahsının huzuruna çıkacaktım...

        Dört veya beş yaşlarında idim ve daha okula bile başlamamıştım... Dolmabahçe’de yahut BeylerbeyiSarayı’nda zamanın reisicumhuru Celâl Bayar’ın himayesindeki “çocuk balosu”na katılacak, arkadaşlarımla reisicumhur hazretlerinin elini öptükten sonra bir müddet “cici çocuk” olarak duracaktık ama beyefendinin mekânı terketmesinden sonra tepinmemiz serbestti!

        PARK OTELİ VE DOLMABAHÇE

        O senelerde arada bir “çocuk baloları” verilirdi... Genellikle o günlerin İstanbul’unun yeni ve en gözde mekânı olan Hilton’da yapılırlardı ama hayır cemiyetleri için nadiren sarayların birinde düzenlendikleri de vâki idi...

        Bu iş sizlere şimdi tuhaf gelebilir ama devlet İstanbul’un Topkapı haricindeki sarayları ile kasırlarını 27 Mayıs darbesine kadar hep kullandı! Başbakan Adnan Menderes genellikle Park Oteli’nde kalır, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ise Dolmabahçe’yi tercih eder; yabancı misafirler burada karşılanıp ağırlanır, kalabalık davetler muayede salonunda verilir, daha küçük davetler de Şale’de olurdu...

        Ama “Vay efendim, siz kim oluyorsunuz da milletin saraylarında böyle canınızın istediği gibi kalıyorsunuz? Bu mekânlar babanızın malı mı?” diye sormak, daha doğrusu saçmalamak kimsenin aklına gelmezdi! Zira sarayları kullanmanın ve Türkiye’ye gelen yabancı devlet adamlarını buralarda ağırlamanın geçmişimizin asırlar öncesine uzandığını gösteren bir prestij vasıtası olduğunu herkes gayet iyi bilirdi.

        Bunun böyle olduğunu, şimdi bu köşede yayınladığım 50’li senelere ait gazete kupürlerinden görebilirsiniz...

        28 Mayıs 1956'nın gazetesi.

        NE İSTERSENİZ SÖYLEYİN!

        Saraylar bahsini şimdi neden açtığımı merak mı ettiniz? Devletin bu mekânları kullanmasının gerekten de öte “şart” olduğunu tekrar hatırlatmak istediğim için!

        Cumhurbaşkanlarının yabancı liderleri birçok memlekette olduğu gibi tarihimizi aksettirecek merasim kıt’alarıyla, meselâ yeniçeri giysilerine bürünmüş askerler ile karşılamasını senelerden buyana hayâl etmiş; bu hayâlimi yirmi küsur yıldan buyana defalarca yazmış ve söylemiştim. Ama yazdıklarım tabii ki hatırlanmadı ve resmî karşılamalarda bundan böyle 16 Türk Devleti’nin giysileri içerisindeki askerlerin yeralması uygulamasını desteklediğim için bazı çevrelerin gözünde ne yalakalığım kaldı ne de yandaşlığım!

        Sarayların kullanıma açılması gerektiğini de senelerdir söyledim ve kimin ne diyeceğine aldırış etmeden bugün de tekrar ediyorum! Avrupa’nın cumhuriyet ile idare edilen hemen bütün memleketlerinde devlet başkanları kraliyet yahut imparatorluk zamanının saraylarında kalırlar, bu iş devletin prestijinin gereğidir ve bizde de böyle olması şarttır!

        Diğer Yazılar