Yürütülmüş şiirler üzerine
GEÇEN gün Çağdaş Türk Edebiyatı’ndaki son büyük “keşif”ten, yani bir şiirin Orhan Veli’nin eseri zannedilerek yayınlanmasından ama sonradan başkasına ait olduğunun ortaya çıkmasından, yani cehaletle karışık bir edebiyat rezaletinden bahsetmiş ve “Belli isimleri işitince hayranlık krizlerine girmek yerine, Batı Edebiyatı’nın modern Türk şiirini ‘etkilemesi’ üzerinde çalışılsa” demiştim.
“Etkilenme” dediğim yabancılardan, özellikle de Fransız şairlerden yapılan kavram ve hattâ mısra aşırmaları, âmiyâne tabiri ile “yürütmeler” idi!
Okuyucularım merak etmişler, iki gün boyunca bir hayli mail gönderip bu yürütmelerden birkaç örnek vermemi istediler...
İstekleri yerine getirebilmek için hemen hepimizin bildiği ama ilhamı da aslı da yabancı şairlere ait olan bazı mısraların Türkçelerini ve Batı dillerindeki orijinallerini sıralamaya başladım. Derken, bu konuları çok iyi bilen “müverrihzâde ve şairzâde”, üstelik kendisi de şair ve yazar olan bir münevverin, Yağmur Atsız’ın gönderdiği maili aldım. Yağmur Bey mesajında “Frenk yalakalığı”ndan ve Frenkler’in ikinci, üçüncü sınıf şairlerinden yapılmış yürütmelerden bahsedip örnekler veriyordu.
Hatırlattığı yürütmeler arasında öyle çarpıcıları vardı ki, burada benim de ayrı bir araklamalar listesi yayınlamama lüzum bırakmıyordu.
KIRIK LİR’, OLDU ‘KIRIK RÜBAB’!
İşte, Yağmur Bey’in verdiği örneklerden bazıları:
Tevfik Fikret’in “Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştiha sizin / Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!” mısralarının aslı Victor Hugo’nun “Joyeuse Vie” yani “Şen Hayat” isimli şiirindendi. Şiirin tamamını tercüme eden Cemil Meriç, Tevfik Fikret’in ziyadesi ile hoşlanıp altına imzasını atmaktan çekinmediği o kısmı “Ha gayret, yağmacılar, salaklar, sayın baylar, / Hazların etrafına çöreklenin, şölen var! / Koşun! Yeriniz hazır! / Baylar, hayat kısadır, / Yiyin, için, eğlenin! / Sizlersiniz sahibi bu talihsiz ülkenin... / Bu millet malınızdır...” diye çevirmişti.
Ve, intihalin en hazin tarafı: Tevfik Fikret’in bu yürütme şiirinin yeraldığı kitabına yaylı bir çalgı olan “rebab” yahut “rübab” kelimesinden istifade ederek “Rübab-ı Şikeste” yani “Kırık Rübab” verdiği isim bile, birinci sınıf olmayan melez bir Fransız şairin, Joseph Agoub’un “La Lyre Brisee”sinden, yani “Kırık Lir”inden yürütme idi!
Bir başka örneği de okullarımızda “sembolizm akımının bizdeki en önemli temsilcisi” diye okutulan Ahmed Haşim’den, meşhur “Merdiven”in şairinden vereyim:
Haşim’in “Saçın yıldızlar ile dopdolu” mânâsına gelen “Saçın nücûm ile meşbû” mısraı, 1858 ile 1900 arasında yaşamış Fransız şairi Albert Samain’in aynı mânâya gelen “Les astres scintiller à travers ses cheveux”sunun tercümesi idi. Haşim’in şaheserlerinden kabul edilen “Dalların zirvesindeyiz ancak, / Yarı yoldan ziyade yerden uzak, / Yarı yoldan ziyade mâha (aya) yakın” mısraları da Rudyard Kipling’in “The Son of Monkeys”inden alınmıştı!
Yağmur Bey’in verdiği daha başka örnekler de var ama şimdilik edebiyatımızın bu iki meşhur ve önemli isminin ettiği işlerden bahsetmem ve yayınlamamış şiirler keşfetmeye çalışıp son Orhan Veli hadisesinde olduğu gibi çuvallamak yerine şairlerimizin yabancı edebiyatçılara ait mısraları kendilerine nasıl mâlettiklerini ortaya çıkartmamızın gerekli olduğunu hatırlatmam zannedersem kâfidir!..
BU ŞİİR ASLINDA KİMİN?
Şimdi de, bir bilmece sorayım:
Charles Baudelaire’in “Le Vampire” isimli çok meşhur bir şiiri vardır ve üçüncü dörtlüğü şöyledir:
“Comme au jeu le joueur têtu, / Comme à la bouteille l’ivrogne, / Comme aux vermines la charogne / - Maudite, maudite sois-tu!”.
Haydi, Baudelaire’in bu meşhur dörtlüğünün bizde hangi büyük üstadın hangi meşhur şiirine ilham verdiğini bulun bakalım!