Randevuevindeki general acaba kimdi?
“CORNU copiae” sözü, Latince’de “bereket boynuzu” mânâsına gelir. Kökeni mitolojiye uzanan “cornu copiae”, eski Avrupa resminde de yeralır ve tanrıçalar ellerinde içi meyvelerle, çiçeklerle ve altınlarla dolu bir boynuzla tasvir edilirler.
Deyim, Batı dillerinden bazılarına ve İngilizce’ye “curnucopia” diye geçmiştir...
İstanbul’da senelerden buyana bu isimle İngilizce ve gayet şık bir dergi çıkar. Türk bir hanım ve İngiliz aristokratı olan kocasının yayınladığı dergide Türkiye konusunda önde gelen yabancı uzmanların makaleleri ve itina ile seçilmiş, son derece güzel fotoğraflar vardır.
Cornucopia’daki yazıların konusu Türkiye’nin, özellikle de İstanbul’un Bizans ve Osmanlı dönemlerinden itibaren tarihi, kültürü ve hemen herşeyidir. İşin tuhaf tarafı ise, Kültür Bakanlığı’nın, İstanbul Belediyesi’nin yahut önde gelen yayınevlerimizin hâlâ bu kalitede bir dergi yayınlamamalarıdır.
Derginin son sayısında Maureen Freely’nin başlığını “Hatıralar, zihnimin loş köşelerini aydınlatıyor” diye çevirebileceğimiz bir yazısı var...
YARIM ASIRLIK İSTANBULLU
Warwick Üniversitesi’nde İngiliz dili ve mukayeseli edebiyat profesörü olan ve Ahmed Hamdi Tanpınar ile Orhan Pamuk’un romanlarını İngilizce’ye tercüme eden Maureen Freely’in çocukluğu İstanbul’da geçmişti. Amerikalı olan babası John Freely, 1960’ların başında fizik profesörü olarak Robert Kolej’e gelmiş; sonra senelerce Boğaziçi Üniversitesi’nde hocalık yapmış ve çoğu İstanbul üzerine dünya kadar kitap yazmıştı. En bilinen eseri, İstanbul’un en mükemmel gezi rehberi olan ve defalarca basılan ve bol bol da intihale uğrayan “Strolling Through Istanbul” yani “İstanbul’u Dolaşırken” idi...
Maureen Freely, yazısında çocukluk senelerinin “şık” İstanbul’unu, şehir ile alâkalı enteresan ve yer yer de komik hatıralarını anlatıyor. Meselâ, 1960’larda hayvanat bahçesi için üç fil getirtildiğini, Robert Kolej’deki zooloji hocasının fillerden birini Rumelihisarı’ndaki evine aldığını, gümrükte bekletilen ve sadece simit ile beslenen iki filin açlıktan öldüklerini, Rumelihisarı’na götürülenin de daha sonra can verdiğini ve John Freely’nin bahçesine gömüldüğünü ben bu yazıdan öğrendim.
Ama, Maureen Freely’in çocukluğundan ve Rumelihisarı’ndaki evlerinden bahsederken anlattığı bir hatırası var ki, okurken gülmekten gözlerimden yaşlar geldi...
Hadiseyi, Maureen Freely’den tercüme ediyorum:
“KIZLAR YOK AMA SEN VARSIN!”
“...Yan komşumuz, gayet lüks bir randevuevi idi. Kadın -yani, evin sahibi- kızkardeşime ve kızkardeşimin en yakın arkadaşına karşı daima zarifti, pencereden uzanıp yanaklarından makas alır ve portakal ikram ederdi.
Bir gün randevuevi için yarım kamyon dolusu portakal ile bira getirdiler ve evleri karıştırıp bizim kapımıza boşaltmaya kalktılar!
Başka bir gün annem mutfakta tekbaşına çayını içerken içeriye geniş adımlarla bir general girmiş ve ‘Kızlar nerede?’ diye sormuş! Annem generalin kızkardeşimle beni sorduğunu zannedip ‘Okuldalar’ cevabını verince, general ‘O zaman onların yerine seninle yapayım!’ demiş!”.
Maureen Freely’in annesini randevu evinin maması zanneden ve mâlûm fiili yapmasına ramak kalmış olan general acaba kimdi? Türk mü, yoksa Amerikalı mı idi?
Freely, İngilizce metinde generalin milliyetinden sözetmiyor, sadece “five-star” yani “beş yıldızlı” diyor..
Bizde generallerin beş yıldızlı olmadıklarını ve en yüksek rütbedekilerin, yani orgenerallerin dört yıldız taşıdıklarını gözönüne alırsak, “Randevuevi niyetine Freely’in evine dalan azgın general galiba Amerikalı imiş” diye düşünebiliriz.
Ama, Maureen Freely “beş yıldız” kavramını şayet Amerikan mantığı ile, yani “en yüksek rütbe” mânâsında kullanmışsa ve evlerine bodoslamasına giren general aslında dört yıldızlı ise, mesele o zaman başkadır ve devlethânelerini paşalarımızdan biri şereflendirmiş demektir!
Prof. Maureen Freely’in Türk Edebiyatı’nın dünyada tanınmasında gerçi çok katkısı vardır ama şimdi tarihe karşı büyük bir borcun altına girmiştir ve borcunu edâ etmesi için sözkonusu generalin milliyetini mutlaka açıklamak zorundadır!