Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1981’de Fransa’da cumhurbaşkanı seçilen François Mitterrand bu makamda yedişer yıldan iki dönem, yani 14 sene boyunca kaldı.

        Gençliğinden itibaren politikanın içerisinde idi, memleketin en kıdemli siyasetçilerindendi, değişik hükümetlerde defalarca bakanlık yapmıştı ve daha da önemlisi, Fransa’nın önde gelen saygın entellektüellerindendi. Siyasî kimliği ile yazar ve düşünür tarafı birbirinden hep ayrı mütalâa edilmiş, sosyal alanlarda kaleme aldığı eserleri her zaman okunmuş ve fikirleri ciddiye alınmıştı.

        Mitterrand’ın seveni kadar sevmeyeni de vardı ve eleştirilerin temelinde “Sosyalizm hayali uğruna Fransa’nın gücünü mahvettiği” iddiası vardı. 1981 Mayıs’ında işbaşına gelmesinin hemen ardından Frank’ın uğradığı büyük değer kaybının sorumluluğunu Mitterrand’a yüklüyor, ülkedeki yüzbinlerce Cezayirli’yi Fransız vatandaşı yapmasının işsizliği daha da arttırdığını, ekonomiyi berbad ettiğini söylüyor, toparlanmanın artık çok zor olduğunu anlatıyor ve suçlamak için daha dünya kadar bahane buluyorlardı.

        Fransa’nın bu asık suratlı lideri, cumhurbaşkanlığından ayrılmasından bir sene sonra, Paris’te, kendi adını taşıyan bir enstitü kurdu. Altmış seneden fazla devam eden siyasî hayatı ile alâkalı bütün belgeleri, yazışmaları, fotoğrafları ve Fransa’nın en önemli özel kütüphanelerinden olan kendi kitaplığını buraya, yani “François Mitterrand Enstitüsü”ne bağışladı.

        HERGELELİĞİN BÖYLESİ!

        Enstitü’nün 1996 Nisan’ında faaliyete geçmesinden hemen sonra, bir gazetecinin aklına bir hergelelik geldi: Miterrand’ın araştırmacılara açılmış olan kütüphanesine gitti, sabık cumhurbaşkanına iktidar senelerindeki muhalif yazarların, gazetecilerin ve politikacıların vaktiyle imzalayıp göndermiş oldukları kitapları tek tek elden geçirdi, kitapların iç kapaklarındaki ithafları tek tek topladı, yayınladı ve kıyamet koptu!

        Hem de nasıl! Seneler boyu Mitterrand’a muhalif gibi görünen kalem sahipleri bir güzel rezil oldular!

        İthaflarında ne ifadeler vardı, neler... Gazetedeki köşesinde yahut kitaplarında Mitterrand’a durmadan veryansın edenler yeni çıkmış eserlerini “Fransa tarihinin son devine”, “Son cumhuriyetin son büyüğüne” yahut “Tek devlet adamına” gibisinden abatılı ve vıcık vıcık ifadelerle imzalayıp göndermişlerdi. Hattâ o senelerde muhalefetin Mitterrand ile dalga geçmek maksadıyla sarfettiği “Tanrı” yahut “Tanrı-başkan” sözlerini ithaflarında ciddi mânâda kullanan ve kitaplarının ilk sayfasına “Fransa’nın son Tanrısı’na” diye yazıp yollayanlar bile vardı...

        YOK MU BİR HİMMET SAHİBİ?

        Gazeteci sadece ithafları yayınlamakla kalmamış, ithafların yanına o satırların sahiplerinin, imzalı kitaplarını Elysée Sarayı’na gönderdikleri günlerde Mitterrand’ın aleyhinde yazdıklarını ve söylediklerini de ilâve etmişti. “Bu adam Fransa’yı mahvediyor” diyenlerin, aynı günlerde kitaplarını “Efendimiz, büyüğümüz, tek liderimiz, velhâsıl herşeyimiz” diye imzalamaktan çekinmeyecek kadar prensip sahibi oldukları görülüyordu...

        Kenan Evren’in vefatının hemen ardından ekranlara çıkıp veryansın edenleri yahut günlerdir köşelerinde Evren hakkında demediklerini bırakmayanları görünce bu Fransız gazetecinin Mitterrand’ın kütüphanesinde yaptığı fırlamalık nümunesi çalışmasını hatırladım...

        12 Eylül’ü tartışmayı veya o günlerde çocuk yahut henüz doğmamış olanların Evren’den sonra söyleyip yazdıklarını bir tarafa bırakayım...

        Ama 80’li senelerde gazete çıkartmış, yazmış, çizmiş ve hem darbeye hem de Kenan Evren’e medhiyeler düzmüş olanların şimdi ardından veryansın etmeleri ne olacak?

        Bizde de Fransa’daki gibi bir gazeteci çıksa, yaşları şimdi altmışın üzerinde olan ve Kenan Evren’e üç günden buyana demediklerini bırakmayan kalem sahiplerinin 1980’lerde attıkları manşetleri ve yazdıklarını yayınlasa, hattâ rahmetli Evren’in evindeki yahut okullara bağışladığı kitaplardaki ithafları da toparlayıp ortaya çıkarsa ve eskilerin “sâbit-kadem” yani “sözünün eri” diye niteledikleri zevâtın kimler olduğunu sayesinde öğrensek ve bir güzel eğlensek...

        Bu işi bizzat yapmak isterdim, hattâ yapmaktan büyük zevk de alırdım ama maalesef vaktim yok ve bu himmeti gösterecek gazeteciyi hasretle bekliyorum!

        Diğer Yazılar