Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KALEM, köşe yahut TV’de program sahibi dünya kadar allâmemiz, son zamanlarda maaşallah Mevlânâ uzmanı kesildi!

        Mevlânâ hakkında romanlar yazıyor, senaryolar karalıyor, cilt cilt kitaplar çıkartıyor, makaleler döşeniyorlar... İlimleri öylesine erişilmez seviyede ki, eserlerinde Mevlânâ ile Şems’e domates salatası yedirenleri, yani dünyaya Amerika’nın keşfi ile yayılan ve Anadolu’ya Mevlânâ’nın çağından dört asır sonra gelen domatesi Konya sofralarına dörtyüz sene öncesinden servis edenleri bile var.

        Ellerinin altında Mevlânâ gibi bir sermaye olduktan sonra işin kolayına kaçıp tepe tepe neden kullanmasınlar ki? Moğol akınına uğramış Anadolu’da Selçuklu tahtının sallanmaya başlaması neticesinde yaşanan karmaşa günlerinin getirdiği rengârenk ilhamlar, zaman ve mekân kaygusuna gerek bırakmayacak tarihî sahneler, herbiri birbirinden derin ifadelerle dolu binlerce, onbinlerce mısrâ ve en nihayet mâlûm Şems meselesi!

        TUMTURAKLI AMA BOŞ!

        Ama meselenin önemli tarafının, bu konularda asıl yapılması gerekenin hatırlara geldiği nedense pek yok:

        Geçmişte yaşamış eser sahipleri, onları anlatan kitapları yarım-yamalak okuyarak öğrenilemez; o kişinin kendi yazdıklarını, yani eserlerini okumak şarttır.

        Mevlânâ için de durum böyledir. En hacimli eserleri olan “Mesnevî”si ile “Divân-ı Kebîr”ini satır satır okumadan, daha derin mevzuları anlattığı “Fîhi mâ-fîh”i, “Mecâlîs-i Seb’a”yı ve hattâ şahsî yazışmalarından meydana gelen “Mektûbât”ı ciddî şekilde elden geçirmeden Mevlânâ hakkında değil karar vermeniz, fikir sahibi olmanız bile mümkün değildir. Birilerinin çalakalem yazdığı “Mevlâna aşk güneşi, sevgi peygamberi idi” gibisinden basit terânelerle dolu yahut felsefeye tamamen karşı olmasına rağmen “Tasavvuf felsefesinin derinliklerinde göz kırpan ışıltıların mânâlar âleminden süzülmüş nakışlarının heybetli dalgalarından tınlayan nağmeler” misâli tumturaklı ama tıngır tıngır, yani bomboş ifadelerle yüklü kitaplardan birşeyler alıp süsleyip-püsleyerek Mevlânâ hakkında eser ortaya konamaz.

        Haydi, böyle bir çalışmaya lüzum hissetmeden şan, şöhret kazanmak ama daha da önemlisi üç-beş kuruş elde etmek için ucuz çabalara tevessül edildi diyelim... Ama sermaye, bilgi ve görgü fukarası zevâtın işi Mevlânâ ile Şems arasında “birşeyler olduğu”na kadar götürmelerine ne diyeceğiz?

        Hatırlatayım: Mevlânâ’nın Farsça, çok az bir kısmı da Arapça olan bütün eserleri, 1940’lardan sonra Türkçe’ye tercüme edilmiş, biyografisi de eksiksiz denebilecek şekilde kaleme alınmıştır ve bütün bu işleri yalnız başına tek bir kişi yapmıştır: Abdülbaki Hoca, yani Abdülbaki Gölpınarlı... Türkçe’de bugün mevcut olan en mükemmel Mevlânâ biyografisi ile Mevlânâ tercümelerinin en rahat anlaşılanı ona aittir ve Hazreti Mevlânâ hakkında son senelerde yayınlanan kitapların çoğu da zaten Hoca’nın yazdıklarından yürütmedir!

        62 YAŞINDA BULUŞTU

        Abdülbaki Hoca’nın bütün bu kitaplarının ve tercümelerinin dışında yine Mevlânâ hakkında çok sayıda akademik makalesi de vardır ve Mevlânâ ile Şems-i Tebrizî’nin beraberliğinin ne olduğunu ortaya koyan en önemli yayın, yine ona aittir.

        Sözünü ettiğim yayın, İstanbul Üniversitesi’nin çıkarttığı Şarkiyat Mecmuası’nın 1959’daki üç numaralı sayısında yeralan bir makale... Hoca, “Mevlânâ, Şems-i Tebrîzî ile Altmış İki Yaşında Buluştu” başlıklı makalesinde önce Mevlânâ’nın Divân-ı Kebîr’deki bir gazelini ele alır. İçerisinde “Kırk yıllık akıl beni başaşağı, gamlara terketmişti; altmış iki yaşında av oldum, tedbirlerden kurtuldum” demek olan “B’endîşe furû berd merâ akl çehl sâl / Be şast u do şodem sayd ve’z tedbîr becestîm” mısrâının geçtiği gazelden hareketle Mevlânâ’nın “Şems ile ilk karşılaşmamızda 62 yaşında idim” dediğini nakleder, sonra Mevlânâ’nın yine başka gazellerinde geçen karşılaşma ile ilgili mısrâlarını sıralar ve şimdi başka mânâlara çekilen “buluşma” sırasında Mevlânâ’nın altmışını çoktan geride bırakmış, Şems’in de ondan bi-iki yaş büyük olduğunu anlatır.

        Hazreti Mevlânâ ile Şems-i Tebrizî konusunun ilk adımını teşkil etmesi gereken “yaş” meselesinin aslı işte budur ve bilmeden, okumadan, öğrenmeye merak bile hissetmeden çalakalem yazmaya heveslenmek ise, başka hassasiyetleri bir tarafa bırakalım, en azından ayıptır!

        Diğer Yazılar