Yabancı muhabirlik
Dışarıda uzun süre muhabir olarak bulunmuş, bu işi özellikle de gergin bölgelerin sıkıntılı zamanlarında yapmış olanlar iyi bilirler: Yönetimler yabancı gazetecilerin genellikle sıkıntıya sebep veren gruplarla ilişki içerisinde bulunduklarını düşünür, muhabirleri bir çeşit “militan” olarak görür ve her zaman kuşku ile bakarlar.
Aynı sıkıntıyı senelerce ben de yaşadım... Filistin’de “intifada”nın, yani başkaldırının yeni başladığı günlerde neler olduğunu anlayıp haber geçmeye çalışan yabancı gazetecilerin herbiri, İsrail makamlarının gözünde tehdit idi! Saddam Hüseyin zamanının Irak’ında Bağdat’tan kendi başınıza başka bir şehre gitmeniz sözkonusu bile olamazdı, hattâ otelinizden çıkıp çarşıyı dolaşmanız bile mümkün değil gibiydi... 1990’ların başında iktidar ile İslâmî Cephe arasındaki ilk çatışmaların başladığı Cezayir’de “yabancı gazeteci”, neredeyse terörist demekti...
Afrika ise daha bir dertti. Meramınızı anlatıp çalışma izni alacaksınız, bir yolunu bulup olayların yaşandığı yerlere gideceksiniz, sizi tehdit olarak gören bakışlar arasında işinizi doğru dürüst yapmaya çalışacaksınız, dertten de öte idi...
EZİYET Mİ ARARDINIZ?
Bu sıkıntıların üzerine dijitalin henüz bilinmediği o zamanın teknolojisi ile haber yahut fotoğraf geçmenin zorluğunu da ilâve edin! Haberinizi göndereceğiniz teleksi rica-minnet bulursunuz, gün olur adamlar sansür hevesiyle “Türkçe değil, İngilizce yahut Fransızca yaz; mâlûm, güvenliğimiz” diye tuttururlar, çektiğiniz fotoğrafları bir yer bulup bastırmak büyük eziyet olur, büyük boy kâğıda tabettirdiğimiz resmi telefoto ile göndermek ise işkence hâlini alırdı.
Yönetimlerin yabancı gazetecileri kendileri için hep tehlike gördüklerini söyledim ya... Bütün bu zorluklar içerisinde ikide bir gözaltına alınırdık! Kaç defa alındığımı artık hatırlamıyorum ama akıllarına esip ilk uçakla sınırdışı edilmediğiniz takdirde şanslıydınız!
Diyarbakır’da şimdi benzer bir hadise yaşanıyor. Dokuz senedir Türkiye’de olan ve bu dokuz senenin son üç yılını Diyabakır’da geçiren Hollandalı hanım gazeteci Frederike Geerdink yeniden gözaltına alınmış! Bu sene başında tutuklanan ve yargılanıp beraat eden Geerdink’in bu defaki gözaltı sebebi, Yüksekova’da canlı kalkan olarak eylem yapanların arasında bulunması imiş...
Geerdink eylemcilerin “arkadaşları değil haber kaynakları” olduğunu söylüyor, eylemin yapıldığı yere girmemesi gerektiğini gösterecek herhangi bir levhanın da bulunmadığını söylüyor.
Böyle savunmaları vakti zamanında hepimiz yapmıştık ama açıkça ifade etmem gereken bir başka husus daha var:
‘PSİKOLOJİK SAPMA’ GİBİ...
Yabancı bir memlekette çalışan gazetecinin vazifesi oralarda nelerin olup bittiğini doğru dürüst öğrenmek, sonra da haberlerini geçmektir. Bu işi tarafsız şekilde yapmaya itina göstermek zorundadır ama devletle başka gruplar arasında mücadelelerin yaşandığı bölgelerde muhabirlik yapan gazeteciler bazen psikolojik, bazen de ideolojik sebeplerle tam bir tarafsızlık içerisinde bulunamazlar ve ibre devletle didişen tarafa döner! Yani devlet haklı bile olsa baskıcıdır, dolayısı ile haksız ve hattâ suçludur, karşısındakiler ise mazlumdurlar!
Gazeteciliği ideolojik vasıta ve hattâ bir çeşit militanlık maksadıyla kullanan kişileri hariç tutarak ifade edeyim: Devlete başkaldıran tarafı “mazlum” olarak görme yaklaşımı hemen bütün yabancı muhabirlerde mevcuttur; mücadele eden tarafın baskı altında olduğu yolunda hiç bitmeyen propagandasının bunda rolü vardır ve daha açık söylemem gerekirse, senelerce önce dış muhabirlik yaptığım sıralarda bundan ben dahil hemen bütün meslekdaşlarım etkilenmişizdir.
Dolayısı ile, hadiseler devam edip yayıldığı takdirde Frederike Geerdink hadisesinin önümüzdeki günlerde başka benzerlerini de göreceğiz. Üstelik hemen her memlekette yabancı gazeteciler için uygulanan akreditasyon sistemini doğru dürüst hayata geçiremez isek, “Ben gazeteciyim” diye elini kolunu sallayarak bölgeye giden ne oldukları belirsiz gruplar yüzünden başka sıkıntılar yaşamamız da muhtemeldir!