Klişe sözler etmek yerine sebebi bulmaya mecburuz!
DAHA önce de bahsetmiştim: Uzun seneler muhabir olarak Ortadoğu memleketlerinde yaşadım; savaşa, teröre, katliama, ihtilâle, darbeye, vesairenin envai çeşidine yerinde ve ânında şahit oldum...
Birkaç örnek vereyim:
İran’da İslâm Devrimi olmuştu, işbaşına gelen yeni rejim eski rejimin önde gelenlerini sıra sıra asıyor, idamlar bununla kalmıyor ve memlekette çok yaygın olan uyuşturucu belâsının önünü alabilmek için hemen her gün dünya kadar adam ipe çekiliyordu. İnfazlar genellikle basına ve halka açık olur, haber verilmeden yapıldığı takdirde de cesedler gazetecilere teşhir edilirdi...
O senelerin İran’ının en korkulu mekânı olan Tahran’daki “Evin Zindanı”na girip ölüm sırasını bekleyen mahkûmlarla konuşabilmiş birkaç gazeteciden biri, bendenizdim...
Derken, İran-Irak savaşı başladı, senelerce devam etti ve bu mantıksız mücadele yüzünden oluk gibi kan aktı.
BİRKAÇ PARMAK SU VE ÖLÜM
Daha önceleri çatışma, muharebe yahut çarpışma görmüştüm ama savaşın ne demek olduğunu, daha doğrusu bilinmeyen en çirkin çehresini o savaşta gördüm... Meselâ taraflardan biri siper kazmaya üşenmiş, ateş hattında boyu bele kadar gelen sulama kanallarını siper niyetine kullanmaya karar vermiş ve kanallara binlerce asker yığmıştı. Karşı taraf durur mu? Kurşun bile harcamadı, kanala birkaç parmak yüksekliğinde su bastı, siperdeki askerler suyun nereden ve niçin geldiğine dikkat bile etmediler, öbür taraf suya elektrik verdi ve yüzlerce asker bir anda çarpıldı!
Öylesine bir vahşet yaşanıyordu ki, bu cinayeti akıl eden taraf cesedleri toplamaya bile zahmet etmemiş, birkaç gün sonra cepheye götüreceği gazetecilere, yani bizlere iftihar vesilesi ve zafer sembolü olarak göstermek maksadıyla olduğu gibi bırakmıştı!
Bir defasında arkadaşlarımla beraber Cezayir’e, tatile gitmiştik. Askerler seçimi kazanan ve iktidara gelmek üzere olan İslâmî Cephe’ye izin vermediler ve biz orada iken darbe oldu! Böyle bir hadise gazeteciler için bulunmaz fırsattı ama iş askerin ipleri eline alması ile bitmedi ve Cezayir cehenneme döndü! Terör dört bir yanı sardı; çarşıda, pazarda, sokaklarda, camilerde ve akla gelebilecek her yerde bombalar patlamaya başladı. Hemen her gün dünya kadar sivil canını kaybediyor ama bu işi kimlerin yaptığı bir türlü ortaya çıkartılamıyordu ve olan Cezayir’e oldu.
Lübnan’da yaşananlar ise, mâlûm... Müslüman’ı, Hristiyan’ı, hemen her mezhebin mensupları ile İsrail ve Suriye, birbirlerine girdiler. Senelerce sadece Kalaşnikoflar ile roketatarlar konuştu ve bombalar patladı. Ortadoğu’da yabancı birliklere karşı yapılmış saldırıların hâlâ başında gelen Beyrut’taki Amerikan Elçiliği’nin 1983 Nisan’ında bombalanması sırasında orada idim, 60 küsur kişinin cesedinin apar topar nasıl taşındığını ve Amerikalılar’ın Lübnan’ı bir gecede nasıl boşalttıklarını bizzat gördüm...
VAHŞET AMA HAKİKAT!
Başka memleketlerde de canların alınmasına, toplu cinayetlere, katliamlara şahit oldum ama önceki gün Ankara’da yaşadığımız ve sebebi tam olarak anlaşılamayan hadisenin benzerine hiçbir yerde rastlamadım...
İnsanoğlu’nun birbirini katletmesi tâââ Habil- Kabil hadisesinden buyana durmadan devam etmiş, can almanın sonu gelmemiştir ve işlenen cinayetler ne kadar tiksindirici olursa olsun ardında mutlaka sebepler vardır. Meselâ, Endonezya’da 1960’larda yarım milyon sivil katledilmiş; Kamboçya’da milyonların canı alınmış, Afrika’da 1990’larda onbinlerce masumun kanına girilmiştir ama bunlar iç savaşın, ihtilâllerin yahut asırlardır devam eden kabile ve boy çekişmelerinin neticeleridir.
Dolayısı ile “Ortadoğu artık Türkiye’de” yahut “Bu işe biz de bulaştık” gibisinden klişe sözleri bir tarafa bırakıp, Ankara’daki katliamın niçin yapıldığını ortaya çıkartmaya çalışmamız gerekir! Zira, mensubu olduğumuzu bir türlü kabullenemediğimiz Ortadoğu’da böylesine cinayetlerin ve vicdansızca yapılmış katliamların örnekleri çoktur ama mutlaka bir sebebe dayanırlar ve bu sebepler insanlık ile alâkasız bir vahşet bile olsalar maalesef mevcutturlar.
Ankara’daki katliamın sebebini ortaya çıkartamadığımız takdirde, Allah hâlimize acısın!