Kral bin değil, keşki on bin Mercedes kiralasaydı...
PARİS’teki kanlı hadise, Antalya’da dün başlayan G-20 Zirvesi’nin gündemini de değiştirdi...
Önceliğin ekonomik konulara verilip ardından terörün ve siyasî meselelerin ele alınmasının plânlandığı zirvede şimdi en başta terör belâsı konuşuluyor, ekonomi vesaire gibi bahisler de bundan sonra geliyor.
Bilmem, dikkat ettiniz mi? Basınımız hem katılımcıları hem de gündemi bakımından böylesine önemli olan zirve konusunda ciddî değil, magazin haberleri yapmayı tercih etti. On günden buyana yazılanları okumuşsunuzdur: Filânca ülkenin lideri bilmem kaç odalı süitte kalacakmış, konuklara falanca marka bornoz hediye edilecekmiş, mutfakta şu kadar çeşit yemek hazırlanacakmış, başkan feşmekânın yemeklerini beraberinde getirdiği aşçıları pişireceklermiş, vesaire...
O HARCAR, BİZ KAZANIRIZ!
Ve, dünyanın yakından izlediği bu zirve hakkında gazetelerimizin ve TV’lerimizin en büyük derdi Suudi Kralı Selman’ın harcamaları oldu! Kral için otelde birkaç yüz oda kapatıldığı, maiyetinin kullanması maksadıyla yüzlerce Mercedes otomobil kiralandığı, bagajlarının bilmemkaç adet kamyonla taşındığı yazıldı, söylendi ve hemen ardından da tek kelimelik bir yorum yapıldı, daha doğrusu bir yafta yapıştırıldı: Görgüsüzlük!
Üstelik, bu konuda çıkan hemen her haber başka idi: Kiralanan otomobillerin adedi gazetesine göre 400 ile 1000 arasında değişiyordu, geceliğinin bir haberde 15 bin euro olduğu söylenen odanın fiyatı bir başka haberde 36 bin euroya kadar yükseliyor, Suudi heyetinin yapacağı günlük masraf tahmini de bir ile iki milyon lira arasında gidip geliyordu...
Ama, bütün bu bilgi keşmekeşi içerisinde bir kişi çıkıp da “Yahu, size ne, bize ne?” diye sormadı...
Şimdi ben sorayım: Bize ne?
Kral bütün harcamalarını kesesinden yapıyor; kaldığı otelin, heyetinin kullandığı Mercedesler’in, vesairenin parasını kendisi ödüyor, yani o harcadıkça biz kazanıyoruz ve cebimize para girmesini her nedense dert edinip bütün bunları dedikodu ve magazin mevzuu hâline getiriyoruz!
Birçok Avrupa ülkesi tatile çıkacak vatandaşlarına “Türkiye’ye gidecek olanlar dikkatli olsun” diye uyarı üstüne yapıyor, Antalya bölgesinin ekonomisini ayakta tutanların başında gelen Rus turistler Moskova’ya uygulanan ambargo yüzünden azaldıkça azalmış, turizmciler alârm zillerinin çalmak üzere olduğunu söylüyorlar ama basınımız Antalya’da bu kadar para harcayan Kral i0çin sıradan, ucuz magazin haberleri yazabilmek uğruna demediğini bırakmıyor.
BATI’YA “CİCİ”, DOĞU’YA “KAKA”
Suudi hanedanını sevmeyebilirsiniz, şatafat merakları sizi rahatsız edebilir ve açık söyleyeyim, el-Saud ailesine ben de pek öyle bayılmam; hattâ seneler önce Mekke’deki Ecyad Kalesi’nin yerle bir edilmesi sırasında verdiğim mücadele yüzünden zannedersem hâlâ kara listelerindeyim ama o iş başka, bu başka... Kral geliyor, milyonlarca dolar harcıyor, parasını saçtıkça saçıyor ve sarfettiği dolarlar, eurolar, vesaireler başka memleketlere gitmiyor, bizim cebimize giriyor. Neticede turizmci ile Antalya esnafının yüzü birkaç günlüğüne de olsa gülüyor ama “Görgüsüüüüz!” diye yaftalama yoluna sapıyoruz.
Meselenin bir başka boyutu daha var: Batı’daki komşularımızla, meselâ Yunanistan ile yakınlaştığımızda, dostluk münasebetlerimiz geliştiğinde Türkiye’de basın ve bir kesim gayet memnun oluyor ama bu yakınlaşma Ortadoğu ve diğer İslam memleketleri ile yaşandığı takdirde de tam tersine, aynı kesim o kadar azap çekmeye başlıyor! Sebebi “Şark” düşmanlığı mı, İslâm fobisi mi, her ne ise...
Birileri “Suudi Kralı şu kadar para harcadı, bilmem kaç adet Mercedes kiraladı, bu ne görgüsüzlük” diye ahkâm kesecekleri yerde Kral ile maiyetinin zirveden sonra Antalya’da bir-iki gün daha kalmasının esnafa neler kazandıracağını bir düşünebilseler; ama nerede o mantık ve iz’an?
Kral Selman keşke bin değil on bin Mercedes kiralasa idi...