Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Paris’te geçen gün küçük kıyamet yaşandı ve 132 kişi canından oldu...

        Zaten unutmamışızdır, unutulmayacak bir musibet olduğu için hafızalarımızdadır ama yine de hatırlatayım: Ankara’da geçen ay patlayan bomba, 102 can almıştı...

        O günden buyana Irak’ta, Yemen’de ve Ortadoğu’nun değişik yerlerinde de bombalar patladı, katliamlar yaşandı ve dünya kadar masum hayatını kaybetti ama Paris’teki hadiseye gösterilen tepki, özellikle de bizde yapılan yorumlar bir başka oldu.

        Fransa’nın, Avrupa’nın, Batı’nın ve hattâ bütün dünyanın Fransa’da meydana gelen cinayetler karşısında tepki göstermesi, teröre karşı yekvücud hâlinde karşı çıkması tabii ki normaldir...

        Burada “Fransa ile Avrupa diğer memleketlerde ve Türkiye’de yaşanan benzer katliamlara karşı sesini neden bu kadar yükseltmedi, dünyanın başka yerlerinde hayatlarını kaybedenler için ses getirecek bir eylem, protesto, kınama, vesaire yapılması da gerekmez mi idi?” gibisinden bir soru soracak değilim. Zira sorunun cevabı bellidir ve tâââ asırlar öncesine, dünyanın paylaşıldığı günlere kadar uzanır: Onların canı candır; Batı dünyasının dışında kalan memleketlerde yaşayanların canı ise can değil, “can” dışında isimlendirebileceğiniz başka birşeydir!

        HASSASİYET NOKSANI!

        Tekrar söyleyeyim: Paris’teki teröre karşı ayağa kalkan Batı’nın bizde ve diğer memleketlerde yaşanan benzer facialara karşı mukayese edilemeyecek şekilde sessiz kalmasının derdinde değilim. Beni asıl kaygılandıran, bizdeki bazı kalem ve köşe sahiplerinin Paris’teki katliam konusunda gösterdikleri hassasiyetin çok azını bile Ankara’da meydana gelen kanlı hadiseden sonra ifade etmemiş olmaları...

        Örnek mi arıyorsunuz, buyurun: Ertuğrul ağabey, yani Ertuğrul Özkök iki günden buyana Paris katliamının ayrıntılarını yazıyor; terörün vurduğu yerlerde fotoğraflar çektiriyor, hadisenin meydana geldiği mekânları adım adım anlatıyor, hattâ en fazla can kaybının olduğu Bataclan Konser Salonu’nda daha önce verilmiş olan konserlerin bir çetelesini de sunuyor ve terörün merkezindeki bulvara ismini veren Voltaire’den bahsediyor...

        Öylesine ayrıntılar veriyor ki... Fransız Gizli Servisi’nin isminin yanına bilmemne harfini koyarak mimlediği ama elinden kaçırdığı teröristten tutun da falaca şehir ile filânca kasabada yaşayan diğer teröristlerin yaptıkları telefon görüşmelerine kadar ne ararsanız var... Ertuğrul Bey’in yazdıklarını okuyup “Fransız Gizli Servisi gitsin de Özkök’ten ders alsın” bile diyebilirsiniz...

        BEN DE ÇOK SEVERİM AMA...

        Meselenin beni şaşırtan, daha doğrusu hayal kırıklığına uğratan tarafı da işte burası: Paris’teki terörün mekânlarını bu kadar derinlemesine incelemeye heveslenenlerin aynı hassasiyeti Ankara’da 132 kişinin canını alan patlamada göstermemiş olmaları...

        Paris’teki hadiseyi küçümsediğimi yahut Fransa’ya karşı antipati hissettiğimi zannetmeyin... Gençlik günlerimden itibaren hem alışkanlıktan dolayı, hem de işim ve yazdığım kitapların gereği olarak her sene en az iki defa Paris’e giderim. Meselâ “Şahbaba”yı Paris’te yazdım sayılır; zira Sultan Vahideddin’in hususî evrakı Paris’te, vefatı ile ilgili resmî belgeler de yine orada, Fransız Dışişleri Arşivi’nde idi. Ve dahasını da söyleyeyim: Paris, gençlik senelerimden itibaren İstanbul’dan sonra gözbebeğim olan ikinci şehirdir ve orada yaşanan katliam beni Ertuğrul Bey kadar üzmüştür!

        Ama, Paris’e duyulan muhabbet Ankara’da yaşanan küçük kıyametin ayrıntılarını gözardı etmeye yahut kendi memleketimizdeki terörü arka plana atmaya mâni değildir!

        Paris’teki hadiseyi ayrıntıları ile anlatanlar hayal bu ya, Ankara’daki terörden sonra şu meâlde bir yazı yazsa idiler nasıl olurdu?

        “...Teröristlerden biri Mevlânâ Bulvarı’ndan geçti ve garın önünde uzanan Talât Paşa Bulvarı’na yürüyerek gitti; bir diğeri Turgut Reis Caddesi’nden garın arkasındaki Celâl Bayar Bulvarı’na ulaştı, öteki canlı bombaların da Mithatpaşa Bulvarı’ndan geldikleri tahmin ediliyor...”.

        Tamam, Voltaire önemlidir, düşünce tarihinde büyük yeri vardır ama Ankara’daki tren garının etrafındaki bulvarlara isimleri verilmiş olan ve adlarını yukarıda zikrettiğim zevâtın en azından bizim geçmişimizde ve kültürümüzde hiç mi yerleri yoktur?

        Diğer Yazılar