Beklemeyin ve hayal bile etmeyin: Atina'da cami açılmaz!
Geçen gün Türk ve Yunan takımları arasında oynanan dostluk maçına katılmak için İstanbul’a gelen Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras daha sonra Ankara’da Başbakan Ahmet Davutoğlu ile beraber basının önüne çıktı ve Atina’da cami açılması ile ilgili bir soruya “Hükümetimizin bu konuda almış olduğu bir karar var” cevabını verdi.
Gazetelerde ve ajans haberlerinde sorunun “Yunanistan’da bir cami açılması noktasında Türkiye’den onlara bir müjde verecek misiniz?” şeklinde sorulduğu yazılmıştı...
Son senelerde soru sorarken yahut en basit bir şeyi bile söylerken cümlenin içerisine gereksiz kelimeleri ilâve edilmesi âdet hâlini aldı.
Bu soruda olduğu gibi...
ARTIK AÇIK KONUŞMAZ OLDUK
“Yunanistan’da cami açacak mısınız? Bu konuda müjde verebilir misiniz?” deneceği yerde “Bilmemne noktasında bilmemnereye müjde verecek misiniz?” diye soruluyor, üstelik Batı Trakya’da Türkler’in yaşadığı bölgelerde camilerin zaten vârolduğu gözardı edilip konu Yunanistan sathına yayılıyor ve neticede Yunan Başbakanı’nın Türk gazetecilere “Trakya’da onlarca cami var” diye bir güzel ders vermesine imkân sağlanıyor!
Sorudaki tuhaf üslûbu, bilgi noksanını yahut ifade zaafını bir tarafa bırakıp asıl meseleye geleyim: Çipras dikkatli şekilde cevap vermiş, “Açılacak, açmak üzereyiz” falan dememiş, sadece “Atina’da cami açılması konusunda hükümetin almış olduğu bir kararın bulunduğunu” söylemiş.
Çipras’ın bu şekildeki diplomatik ifadelerinin tam Türkçesi “Atina’da cami falan açmayacağız” demektir!
Zira açmaya niyeti olan “Önceden alınmış olan bir karar var” falan gibisinden bürokratik ve diplomatik kavramlar kullanmak yerine açıkça “Çok yakında!” der ama unutmayalım: Halkın yanısıra hükümetin üzerinde de etkili olan Yunan Kilisesi böyle birşeye asla izin vermez!
HAMZA BEY CAMİİ’Nİ UNUTMAYIN!
Yunanistan’da Batı Trakya ile bazı adalar dışında, özellikle de Atina ile Selânik’te senelerden buyana ibadete açık tek bir cami yoktur ve bu yüzden sadece Türkler değil, yüzbinlerce Arnavut ile diğer milletlere mensup Müslümanlar ibadethâneden mahrumdurlar. Büyük şehirlerde Osmanlı zamanında inşa edilmiş olan camilerin minareleri “Türk ve İslamiyet sembolü” oldukları için yıllar önce yıktırılmış, camiler askerî bina, alışveriş merkezi, konser salonu gibi başka maksatlarla kullanılmıştır. Hattâ yine seneler önce daha utanç verici bir iş edilmiş ve Selânik’teki Hamza Bey Camii’nin bir bölümü erotik filmlerin oynatıldığı sinemaya çevrilmiştir!
Açık söylemek gerekirse, bazı Ortodoks kiliselerine karşı benzer tahribatı vakti zamanında biz de yaptık, zamanla çöküp gitmelerine göz yumduk, hattâ 6-7 Eylül rezaletinde bazılarını yağma bile ettik ama Patrikhane’ye bağlı dinî binaları tahribe yönelik bir politikamız hiçbir zaman olmadı. İstanbul’da bugün birkaçı dışında çoğunun cemaati kalmamış olmasına rağmen seksenden fazla Ortodoks kilisesi hâlâ ayaktadır ve âyine hazır vaziyettedirler.
Tekrar edeyim: Atina ile Selânik’te faal vaziyette tek bir cami bile yoktur, zira böyle bir işe kalkılması hâlinde kilise kıyametleri kopartır ve dolayısı ile oralarda cami açılışını beklemek de şimdilik bir hayalden ibarettir!
BİR AÇIKLAMA: Serserinin biri Ermeni diyasporasının internetteki sitelerinden birinde kalkmış, “Soykırımı tanıyan 19 cesur Türk entellektüel” diye bir liste yapmış, fotoğraflar koymuş ve bu cesur entellektüellerin arasına bendenizi de ilâve etmiş!
Okuyucularım mail gönderip soykırımı ne zaman tanıdığımı soruyorlar, söyleyeyim:
“Entellektüel” olduğumu hiçbir zaman iddia etmedim ama cesur olduğuma inanırım fakat “Biz soykırım yaptık” diyecek kadar andavallı, üstelik de cahil asla değilim!
1915 hadiselerinde büyük acıların yaşandığını hiçbir zaman inkâr etmedim, tehcirin “soykırım değil, devletin kendini müdafaa hakkını sert şekilde de olsa kullanmaya mecbur bırakılması” olduğunu senelerden buyana söyledim ve hâlâ söylüyorum.
Dolayısı ile “cesurlardan mürekkep” o mâlûm listeye ismimi kasten koymadı iseler, sahip oldukları emsalsiz cehaletin ve hamâkatın eseri olarak yer vermişlerdir!