Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GAZETELERİN magazin sayfalarında ve internette hemen her gün bir “ünlüler resmigeçidi” vardır. “Ünlü sanatçı”, “ünlü işadamı”, “ünlü yazar”, “ünlü bilmemneci”, vesaire...

        Bahisleri geçen zevâtın aslında tamamına yakını öyle “ünlü” falan değildir, sadece mevsimlik magazin figürüdürler ve vârolduğu iddia edilen şöhretlerini de sanatlarına yahut bilgilerine değil başka özelliklerine borçludurlar.

        Geçen gün internet sitelerinde yine böyle bir haber çıktı: “Ünlü sanatçı Nikiforos Metaxas hayatını kaybetti” deniyordu. Metaxas hakkında diğer siteler de “usta müzisyen” yahut “ünlü şarkıcı” gibisinden sıfatlar kullanmışlardı.

        Arkadaşım olan Nikiforos Metaxas “ünlü” değildi, hattâ çok dar bir çevrede tanınırdı, son derece önemli ama kıymeti maalesef bilinmemiş bir kültür adamı idi!

        Ben, Niki’yi bundan otuz-otuz beş kadar sene önce, rahmetli Nezih Uzel’in Üsküdar’daki evinde tanıdım.

        GERÇEK ENTELLEKTÜELLER

        O evde kimler olmazdı ki... Tekkelerin henüz kapatılmadığı seneleri bizzat yaşamış yaşlı ve gerçek müzisyenler, İstanbul’un ortaya çıkmayıp gölgede kalmayı tercih etmiş kültür insanları ile hakiki entellektüelleri, sufizme merak salıp dünyanın dört bir tarafından İstanbul’a gelmiş yabancılar, vesaire... İmparatorluk devrinin son günlerini yaşamış olan büyükler el-ayak çekilince tarih kitaplarına girmemiş olan hadiseleri anlatırlar, dinî ve lâdinî müziğin düzgünü orada icra edilir, bazı sohbetleri ve icraları Nezih ile banda kaydederdik.

        Evin müdavimleri arasında Niki de vardı. Vefatından sonra internet sitelerinde iddia edildiği gibi Atina’ya yerleşmiş İzmirli bir Rum ailenin çocuğu falan değildi, Zimbabwe’ye yerleşmiş varlıklı bir aileye mensuptu; annesi arazi zengini idi, babası armatörlük yapmış ama sonradan her nedense parasız kalmışlardı. Kefalonya’da doğan Niki gençliğinde orada balıkçılık yapmış, sonra dünyayı dolaşmaya başlamış ve yaşamak için İstanbul’u seçmişti. Dostluğumuz zamanla ilerledi. O zamanki hanımı Maggy ile beraber Çengelköy’deki Aya Yorgi Kilisesi’nin meşrutasında yaşarlar ve Niki gayrıresmî zangoçluk yapardı. Senede bir defa Zimbabwe’ye gider, ailesinden kalan birkaç küçük arazinin gelirini toplar, onunla geçinmeye çalışırdı ama eli gayet açık olduğu için hep maddî sıkıntı çekerdi ve bir türlü anlaşamadığı kişiler de Türkler değil, her nedense Yunanlılar ile Rum cemaatiydi!

        Hayatı sadece musiki idi! Yunan, özellikle de Bizans musikisini iyi bilirdi ve hayali Türk ve Yunan musikilerinin beraberce icrası idi. Şimdilerde çok kişinin hayran olduğu Rebetika, Niki’nin gözünde “pespaye bir Yunan’ın arabeski” demekti, ve hep ciddî musiki için çalıştı. Bunun için gruplar kurdu, bir ara Nezih Uzel ile, daha sonra başka gruplarla Türkiye’de ve Türkiye dışında konserler düzenledi ama hayalini bir türlü bir hâle koyamadı ve Heybeliada macerası da onun için tam bir hayal kırıklığı oldu.

        Nİ-PA-VU-GA’YI O ÖĞRETTİ

        Ben, imparatorluk senelerinde dünya kadar Türk şarkısının Bizans notasyonu ile yayınlanmış olduğunu Nikiforos’tan işitmiştim. Bu yayınlara merak saldım, tamamına yakınını temin etme imkânını buldum ama tam bir dert olan Bizans notasını, daha doğrusu Hrisantos Sistemi’ni bilmeden bu konuda çalışıp ortaya doğru dürüst birşeyler koymak imkânsızdı ve imdadıma Niki yetişti. Seksenli senelerde karda-kıyamette gittiğim Aya Yorgi Kilisesi’nde zar-zor ısınan sobanın başında Maggy’nin demlediği çayları yudumlarken Nikiforos’un bana “Do-re-mi-fa-sol-la-si”nin Bizans’taki karşılığı olan “Ni-pa-vu-ga-di-kezo” dan başlayarak Bizans notasyonunu ve bu eski medeniyetin musikisini meşkettiği anlar hep hatırımdadır. Bizans notası ile yayınlanmış Türk şarkılarının kataloğunu da Niki’den o kış günlerinde haftalar boyunca öğrendiklerim sayesinde neşredebilmiştim. Yunanistan’da bugün çok sayıda Türk Müziği grubu varsa, Türk ve Rum müzisyenler senelerden buyana birbirlerinin musikilerini icra ediyorlarsa, bu nağmeler köprüsünü kuran kişi sadece Niki’dir!

        Yukarıda da söyledim: Nikiforos Metaxas öyle “ünlü” biri değildi ama gayet “önemli” bir kültür adamıydı ve İstanbul’un çok az kişinin bildiği nâdir bir rengiydi!

        Toprağı bol olsun, dinince dinlensin...

        Diğer Yazılar