Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Günlük meseleleri, meselâ Rusya ile haftalardır devam eden krizi, güneydoğu vilâyetlerimizde yaşanan gerginlikleri yahut siyasî çekişmeleri şimdi kısa bir an için olsun bir tarafa bırakıp kültürümüzle alâkalı son derece önemli çalışmalardan bahsedeceğim: Kültür Bakanlığı’nın bünyesinde kurulan ve başında Prof. Dr. Muhittin Macit’in bulunduğu “Türkiye Yazma Eserler Kurumu”, bazı elyazmalarının tıpkıbasımlarını yayınlıyor. Bu yayınlar arasında Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin bundan 643 sene önce, 1372’de kopye edilmiş bir nüshası da var.

        Önümüzdeki perşembe günü “şeb-i arus”, yani Mevlânâ’nın vefatının yıldönümü...

        Bundan 742 sene önce, 17 Aralık 1273’te vefat eden Mevlânâ’yı anmak maksadıyla önümüzdeki hafta birçok şehirde toplantılar düzenlenecek, konuşmalar yapılacak, semâlar edilecek ve Konya’daki törende her sene olduğu gibi devlet erkânı da hazır bulunacak...

        Şeb-i arus’a birkaç gün kalması münasebetiyle, Mevlânâ’nın meşhur Mesnevî’sinin bundan 643 sene öncesinden kalan, şimdiye kadar gözlerden genellikle kaçmış olan ve Kültür Bakanlığı’nın bünyesinde faaliyet gösteren “Türkiye Yazma Eserler Kurumu” tarafından geçtiğimiz günlerde tıpkıbasımı yapılan ama basında hemen hiç bahsi geçmeyen bir elyazmasından bahsetmek istedim...

        KONYA’DA, 51 NUMARADA

        Mesnevî’nin bugün mevcut olan en eski nüshası Konya’da, Mevlânâ Müzesi’ndedir. Bu nüsha zamanla defalarca kopye edilerek dünyanın dört bir yanına yayılmış fakat aradan geçen asırlar boyunca bazı kelimeler dalgınlıkla başka şekilde yazılmış, metinde küçük de olsa farklar meydana gelmiş ve akademik yayınlara 13. asrın sonlarından kalan ve şimdi Mevlânâ Müzesi’nde 51 numara ile kayıtlı bu elyazması kaynak alınmıştır.

        Türkiye Yazma Eserler Kurumu’nun tıpkıbasımını yaptığı Mesnevî de, Konya’daki bu “aslî” nüshadan 1372’de Muhammed bin Hüseyin adında bir Mevlevî tarafından istinsah edilmiş. Elyazması yüzyıllar sonra, İkinci Mahmud zamanının meşhur devlet adamlarından Hâlet Efendi tarafından satın alınmış, Hâlet Efendi’nin 1823’te idamından sonra diğer kitapları ile beraber devlete intikal etmiş ve şu anda Süleymaniye Kütüphanesi’nin, Hâlet Efendi kısmında 171 numarada muhafaza ediliyor.

        KESİK KAFASI TAŞINDI

        1760’ta İstanbul’da doğdu, çok iyi bir eğitim gördü, genç yaşında önce kadılık yaptı, sonra idarî görevler aldı, 1802’de Paris’e elçi olarak tayin edildi, Napolyon Bonapart’ın taç giyme töreninde hazır bulundu ve Türkiye’ye dönüşünde İkinci Mahmud’un en yakını oldu. Hükümdara artık her istediğini yaptırtabiliyordu, devletin Sultan Mahmud’dan sonra gelen en güçlü ismi idi ama hem rakiplerine karşı acımasızlığı, hem de bazı yanlış politikaları yüzünden gözden düştü ve 1822’de Konya’ya sürgüne gönderildi. Konya’da bir sene sonra İkinci Mahmud’un emri ile boğduruldu, kesilen kafası İstanbul’a getirilip padişaha gösterildikten sonra gömüldü ama mezarı birkaç defa yer değiştirildi ve nihayet Galata Mevlevihanesi’ne defnedildi.

        Devlet işlerinde gayet sert ve acımasız olan Hâlet Efendi, zamanının önde gelen entellektüellerindendi. Mevlevî idi, iyi bir şairdi, konağı zamanının sanatçıları ve âlimleri ile dolup taşardı, zengin bir kütüphaneye sahipti ve kitaplarının bir kısmını Galata Mevlevihanesi’ne vakfetmişti.

        Tıpkıbasımı yapılan Mesnevî’nin tezhipli ilk sayfasının altında da Hâlet Efendi’nin mührü bulunuyor...

        İRANLILAR DA İSTEDİLER

        İranlılar, Türkiye Yazma Eserler Kurumu’nun yayınladığı Hâlet Efendi’ye ait Mesnevî’nin tıpkıbasımını yapmak maksadıyla birkaç sene önce Ankara’ya müracaat etmiş ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde muhafaza edilen elyazmasının görüntülerini istemişlerdi.

        Mesnevî’nin bizde böyle mükemmel şekilde tıpkıbasımının yapılmasında İranlılar’ın bu talebinin etkisi olup olmadığını bilmiyorum ama konunun memnuniyet verici tarafı, aslı zaten bizde bulunan bu eserin başka bir memleket değil, yine bizim tarafımızdan yayınlanması...

        Daha birçok elyazmasının tıpkıbasımını yapmış olan Türkiye Yazma Eserler Kurumu’nun tıpkıbasımlarını yayınlamak üzere olduğu son derece iki eserden de aşağıdaki kutuda bahsediyorum...

        FATİH'İN OĞLU İKİNCİ BAYEZİD'E AİT KUR'AN'IN DA TAM BEŞ ASIR SONRA TIPKIBASIMI YAPILIYOR

        Amasya’da 1433’te doğdu, hayata İstanbul’da 1533’te veda etti ve bugün yirmi kadarı elimizde bulunan kırktan fazla Kur’an, dua kitapları, levhalar ile çok sayıda da kitabe yazdı.

        Hamdullah, Fatih Sultan Mehmed’in oğlu Bayezid ile şehzadenin gençlik senelerinde Amasya’da valilik yaptığı sırada tanışmış, Bayezid’e hat dersleri vermiş, şehzadenin 1481’de tahta çıkması üzerine o da İstanbul’a nakletmiş ve kendisine sarayda bir oda tahsis edilmişti.

        Hattatın yeni padişahla beraber İstanbul’a gelmesi, bir yerde Türk hattının da dönüm noktası oldu...

        O zamana kadar nisbeten sert bir görünümü olan hat, Hamdullah’ın koyduğu estetik kaideler çerçevesinde yumuşak ve daha zarif bir şekle büründü. Türk hat sanatı Hamdullah’ın çizgisinde devam edip güçlü ve kendine mahsus bir okul halini alırken, İslâmî yazının o devre

        kadar merkezi olan Bağdat’ın yerine de İstanbul geçti.

        Eski hattatlar, el becerilerini daha da geliştirebilmek için aynı zamanda okçuluk da yaparlardı, hattatların “Şeyh” kabul ettikleri Hamdullah, aynı zamanda okçuların da şeyhi idi ve sanatkâr, Okmeydanı’nda bulunan ve birkaç sene önce restore edilen Okçular Tekkesi’nin şeyhliğinde bulunmuştu.

        İlk elyazması, Şeyh Hamdullah’ın şimdi Topkapı Sarayı’nda bulunan sekiz adet elyazması Kur’an’ı arasından seçildi, bu iş için açılan ihale neticelendi, prova baskıları yapıldı ve asıl baskı başlamak üzere...

        Tıpkıbasımı yapılacak olan diğer Kur’an ise, 1849 ile 1920 arasında yaşayan ve Kur’an hattatlığının son büyük isimlerinden olan Hasan Rıza Efendi’ye ait.

        Bu nüsha da şimdi Topkapı Sarayı’nda bulunuyor ve her iki elyazmasının basılması ile imparatorluk dönemi Türk hattının ilk ve son dönemine ait önemli örneklerinden artık çok kişi haberdar olabilecek.

        Türkiye Yazma Eserler Kurumu, son birkaç sene içerisinde çok sayıda eserin tıpkıbasımını yayınladı. Yayınlar arasında aynı zamanda “elyazması” olarak büyük önem taşıyan dinî eserlerin orijinallerinin yanısıra bundan asırlar önce kaleme alınmış teknik kitaplar, klasik edebiyatımızın en seçkin örneklerinin en eski elyazması nüshaları da yeralıyor.

        Prof. Dr. Muhittin Macit’in başında bulunduğu Türkiye Yazma Eserler Kurumu’nun sayesinde artık şimdiye kadar yurtdışında yapılan ve benim gibi meraklılara senelerden buyana “Bu iş bizde neden olmuyor?” dedirten tıpkıbasımların yerine bizdeki yayınların sahifelerini de hayranlıkla çevirebileceğiz...

        Diğer Yazılar