Bir derbinin anatomisi
Pazartesi akşamı ekran karşısında çıldırdım, hafakanlar geçirdim, televizyonu kırmama ramak kaldı!
Galatasaray-Beşiktaş maçından, daha doğrusu futbolun sefaletinden bahsediyorum...
Oyun bu kadar boş, bomboş mu kurulur? Orta sahanın adamını defansa çekmek ne akıldır? Forvet ceza sahasında ne arıyor? Yılların Mustafa Denizli’sine ne oldu böyle?
Hakan’ın karşılaşma boyunca yaptığı neydi öyle, hele daha üçüncü dakikadaki saçmalığı? Top ayağında, önün bomboş, ne duruyorsun, ilerlesene kardeşim, tutan mı var? İlerle, gir ceza sahasına, defansa pas ver, kalenin önü zaten Kırkpınar Çayırı gibi ıssız, at topu Rakakuku’ya yahut Abdullah’a, filelere gömsünler...
O andan itibaren Galatasaray’ın her vuruşunda tansiyonlar yükseldi! Selçuk 27. dakikada aklınca atak yaptı, top taça kadar geldi ama ayağına kramp mı girdi nedir, bir ters vuruş, al sana ofsayt! Quaresma da o akşam bir tuhaftı, uğraşsa bile beceremeyeceği işler etti, kaleye nişanladı ama korner! Bitmediiii... Semih ayağına gelmek üzere olan topa kafa atmaya kalktı, Sneijder’e gönderdi ama sonuç? Beşiktaş’ın liberoları kaptılar, sahanın tâââ öteki tarafına, Rusya’nın ıssız steplerinde doludizgin at sürercesine götürdüler ve dokuzuncu dakika daha bitmeden al sana goool!
BEŞİKTAŞ SANKİ FARKLI MIYDI?
Futbolda moral çöküntüsü ardarda gol yemek demektir ve Galatasaray sonraki üç golü de işte bu teknik arıza yüzünden âfiyetle hazmetti. Muslera aklınca depara kalktı ama neyse ki o akşam Atiba’nın beceriksizliği üstündeydi, Ersan’a paslayacağı yerde ceza sahasına gönderdi ve Beşiktaş gelmesi ayan beyan ortada olan beşinci golü de Atiba’dan sonra Mogabi yüzünden kaçırdı.
Akıl tutulmasına sadece Galatasaray değil, ikinci golden sonra Beşiktaş da uğradı! Sosa ceza sahasına giren Lukas’tan kaptığı topu Olcay’a verdi, Galatasaray kalesinin önüne kadar gittiler ama yine korner! Sonra gelen serbest vuruş öyle vuruş falan değil duygulu bir okşama olduğu için top Beşiktaş sahasına gitti ve sarı-kırmızılar o akşam ilk ve son defa ama nasıl olduysa depara kalktılar ve 54. dakikadaki gol o sayede kazanıldı...
Beşiktaş’ın diğer üç golünün nasıl geldiğini artık yazamayacağım, tansiyonum oynuyor, üstelik Galatasaray’ın aczini sizlere de hatırlatıp canınızı tekrar sıkmak istemiyorum...
Ama şu kadarını söyleyeyim: Türk futbolunun en büyük derdi oyunculara yanlış yerde görev vermektir. Kornerciyi forvete koyar, serbest vuruşçuyu defansa, orta saha liberosunu da sağ açığa getirirseniz ortaya işte böyle bir gol ziyafeti çıkar!
Haydi, Mustafa Denizli göreve bir-iki hafta önce başladı diyelim ama teknik direktörün takıma ısınması, oyuncuların da yeni hocalarını tanımaları için Dursun Özbek neden birşeyler yapmadı? Bakın, Fikret Orman soyunma odasından çıkıyor mu? Şenol Güneş’i yanında Fikret Orman olmadan hiç tek başına gördünüz mü?
Fatih Altaylı, ruhunun bir parçası olan Galatasaray’ı içi kan ağlayarak eleştirmekte meğerse çok haklıymış!
NE GÜZEL UYDURDUM, MAAŞALLAH!
Ne kadar hoş futbol yorumluyorum değil mi?
Hatırımda böyle bir yazı yazmak hiç yoktu, dün gündemden haberdar olmak için yazıişleri toplantısına gitmiştim, Halil Özer’den ilham aldım, oyuncu isimleri ile terimleri Kadir söyledi; Rakakuku’yu, Abdullah’ı ve Mogabi’yi ben ilâve ettim, hayatımda ilk defa bir maç hakkında ahkâm kestim, daha doğrusu bir güzel uydurdum ve bugünü çok şükür kurtardım!
Bu yazı ilk futbol yorumum oluyor ama son olmayacak, zira hem başka bir konuda yazabilmek için bir-iki saat uğraşmaya gerek bırakmayıp on-on beş dakikada halloluyor, hem de maç yazmak çok hoşuma gitti... Üstelik bizim Serdar Ali Çelikler tüyo verdi, etkili bir futbol yazarı olmanın yolu dünyanın en önemli oyuncularına bile “Bu adam futbol mutbol bilmiyor” demekten geçiyormuş ...
Dolayısıyla, bundan böyle TV’lerde de maç yorumculuğu yapmayı düşünüyorum, üstelik klüplere önemli bir katkım bile olur: Hani bakla falcılarına muska yazdırıp rakip sahaya gömdürüyorlar ya, o işin âlâsını bilen hayli tanıdığım var, öyle büyüler yaptırırım ki karşılaşma en az 10-0 biter!
Futbol yorumculuğum Türk basınına hayırlı ve uğurlu olsun!