Kitap katliamının tekrar yaşanmaması için hesap sorulması şarttır!
DÜN, 1909’a kadar Sultan Abdülhamid’in Yıldız Sarayı’ndaki özel kütüphanesi ve şimdinin “İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kitaplığı” olan kütüphanede 28 Şubat günlerinde yaşanan barbarlığı yazdım, okumayanlar için kısaca tekrar edeyim:
Prof. Dr. Kemal Gürüz’ün YÖK Başkanı, Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’nun İstanbul Üniversitesi Rektörü ve Prof. Dr. Meral Alpay’ın da kütüphanenin müdürü olduğu o günlerde, Sultan Abdülhamid’e ait binlerce ve son derece kıymetli kitap çöpe atılmıştı! Aradan seneler geçtikten sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Atatürk Kitaplığı’nın müdürü Ramazan Minder kitapların izini sürmüş, geçtiğimiz aylarda bir kısmını satın alarak kurtarmış ve kendi kütüphanesine yerleştirmişti.
Ramazan Bey’in kurtarabildiği 4 bin 500 adet kitabın çöpe giden birbirinden kıymetli ciltlerin sadece bir kısmını teşkil ettiği nazarı dikkate alınacak olursa, Prof. Alemdaroğlu’nun devr-i iktidarında ideolojik hışma yahut akıl tutulmasına uğrayarak Moğollar’a rahmet okuturcasına katledilen kitap sayısının çok daha fazla olduğu hemen anlaşılacaktır.
KIYMA MI SARILDI, ZEYTİN Mİ?
Peki, çöpe giden öteki eserler ne oldu? Kitap meraklıları tarafından kurtarılıp hususi kütüphanelerde himaye altına mı alındılar, kiloyla satılıp kâğıt hamuru haline mi getirildiler yahut sayfaları kıyma, peynir, zeytin, marul sarmaya mı yaradı?
Bağdat’ın 1258’de Moğol işgaline uğramasından buyana eşine-emsâline rastlanmayan bu kültür cinayetinin bütün ayrıntılarının ortaya çıkartılması, şimdi başka yerlerde bulunan eserlerin de asıl yerine yahut kitabın kıymetini bilen bir başka kütüphaneye, meselâ Atatürk Kitaplığı’na nakledilmesi şarttır ve yapılması gereken çok önemli bir iş daha vardır: Bu işin sorumlularından işledikleri cürmün hesabının sorulması!
Sultan Abdülhamid’in hususi kütüphanesinin uğradığı tecavüzü araştırıp neticeye bağlama vazifesi, öncelikle İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak’a düşüyor...
Zira, konuya ziyadesi ile vâkıf bulunanların başında Prof. Ak gelmektedir. Tarih profesörü olan rektör bundan beş sene kadar önce İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün müdürlüğünü yaptığı sırada Kemal Alemdaroğlu’nun 28 Şubat günlerinde yer sıkıntısı, özellikle de makam odası ihtiyacı bahaneleri ile kolilere doldurtup depolara attırdığı fakültelerin seminer kitaplıklarındaki birbirinden kıymetli eserleri eski yerlerine naklettirmiş, 80 bin cildi mahzenlerde çürümekten kurtarıp yeniden istifadeye sunmuş ve bu son derece önemli hizmetinin reklamını da yapmamıştır!
Başladığı bu hayırlı işi tamamlamak şimdi yine Prof. Mahmut Ak’a düşüyor!
CAYDIRICI BİR ÖRNEK OLUR!
Bilim adamı yahut kütüphaneci değilim... Ama gençlik senelerimde haftanın en az bir yahut iki gününü Üniversite Kütüphanesi’nin Nadir Eserler Bölümü’nde geçirmiş, o güzel devrin havasını o zamanın üstadları ile beraber derinden teneffüs etmiş ve kütüphanenin tecavüze uğramadan önceki hâlini yakinen görmüş bir kişi olarak Prof. Mahmut Ak’a, naçizane bir-iki fikir vereceğim:
Alemdaroğlu’nun gazabına gelip târumâr edilen eserlerin neler olduğunun belirlenmesi için eski demirbaş defterlerinden istifade edilerek geniş bir sayım yapılması şarttır. Üstelik bu sayımın sadece seminer kitaplıklarında değil, Nadir Eserler Bölümü’nde yapılması lâzımdır, zira bazı önemli yazmalar Alemdaroğlu’nun iktidar günlerinden önce de maalesef gitmeye başlamıştır...
Ciddî bir sayım sayesinde, başka eksikler de tamamlanabilecektir. Meselâ elyazmalarının, özellikle de Türkçe elyazmalarının tam bir kataloğu Sultan Abdülhamid’in tahttan indirildiği 1909’dan buyana hâlâ yapılmamıştır; seminer kitaplıkları ile Merkez Kütüphanesi’nin katalogları bir türlü biraraya getirilememiştir ve ciddî bir sayım, bunları sağlamasının yanısıra önemli bir netice daha getirecektir: Üniversite Kütüphanesi’nin 28 Şubat’ta uğradığı Moğol katliamından beter âfetin sorumlularından belgeli şekilde hesap sorma imkânını!
Unutmayalım: Bu kültür cinayetinin sorumlularının hesap vermeleri, benzer felâketlerin gelecekte de yaşanmaması için caydırıcı bir örnek olacaktır...
Daha önce de yazdım, tekrar söyleyeyim: 1909’a kadar Sultan Abdülhamid’in özel kütüphanesi olan ve eşi-emsâli görülmemiş bir tecavüze, talana ve katliama uğrayan İstanbul Üniversitesi’nin Nadir Eserler Kitaplığı’nın daha iyi muhafaza edilebilmesi için aslî yerine, yani şimdi Cumhurbaşkanlığı Yerleşkesi olan Yıldız Sarayı’na dönmesi şarttır, zira -Allah göstermesin ama- kitapları kolilere doldurup çöpe gönderen mâlûm profesörlerin benzerlerinin gelecekte de işbaşına gelmeyeceğinin garantisi yoktur!