Eseri olmayan akademisyen sadece bildiri kaleme alır!
Birkaç günden buyana bir bildiriyi tartışıyoruz: Bir-ikisi yabancı ama çoğu yerli bin küsur akademisyenin imzaladığı “Akademisyenler bildirisi” denen metni...
İmzalayanların adedini tam olarak öğrenme imkânı bulamadım, zira haberlerde farklı sayılar veriliyor. “1200’den fazla” diyeni de var, imzanın “bin civarında” olduğunu söyleyeni de, kesin sayı verip “1128” yazanı da...
Metin hakkında günlerdir çok şey söylendiği için meselenin o tarafı üzerinde durmayacak, sadece devletle inatlaşma çizgisinde ve tek taraflı olarak kaleme alındığının apaçık belli olduğunu hatırlatmakla yetineceğim... Bildirinin önceki gece Diyarbakır’da patlayan ve biri bebek olmak üzere nice canlar alan bombanın sorumlularını haklı görüp eylemlerini meşrulaştırmış olması, maksadının ve görüşünün hangi çizgide olduğunu zaten gösteriyor, söylenmesi gerekenler zaten söylendi ve dolayısı ile bu konuda benim de fikir yürütmeme lüzum bulunmuyor...
Mâlûm bildiriyi öğrendiğim anda, meselenin bir başka tarafını düşündüm: Metni imzalayan “akademisyenlerin” kim olduklarını, şimdiye kadar ne gibi akademik faaliyetlerde bulunduklarını, nasıl bir bilimsel başarı gösterdiklerini ve kaleme aldıkları eserleri...
Zira, “aydın” yahut “akademisyen” kavramları beni artık öncelikle temkinli olmaya sevkediyor. Sebebi ise, haber yazımındaki yeni üslûp, daha doğrusu moda...
AYNADA KENDİNE MUHALİF
Haberlerde başlıklar artık slogansız verilmediği, kişilerden de isimlerinin başına sıfat ilâve edilmeden bahsedilmediği için ortaya bol bol tuhaflıkların çıktığı herhalde sizin dikkatinizi de çekmiştir. Meselâ birkaç dizide önemsiz roller almış bir oyuncu vefat ediyor, haber “Ünlü sanatçı filânca aramızdan ayrıldı” diye veriliyor ama rahmetliyi yakından tanıyanlar etrafındaki birkaç kişiden ibaret... Kırk küsur, haydi bilemediniz ellisindeki gazeteci cevher yumurtluyor, hazret gazetelerde ve haber sitelerinde “duayen gazeteci” oluveriyor! Devlete, rejime, herşeye ve hattâ aynaya baktığında kendine bile muhalif olanlar ise zaten çoktan beridir “aydın”!
Tanımadığım, bilmediğim ve akademik çalışmalarından haberdar olmadığım “akademisyen”lerin isimlerini ilk duyduğumda tereddüt hissetmemin sebebi de, işte bu; yani “meçhul ama meşhur sanatçılar” gibi olmaları endişesi..
“Akademisyenler bildirisi”ni de kendime göre bu çerçevede düşünüp değerlendirmeye çalıştım...
Bildiriyi imzalamış olan yabancıları bir tarafa bırakıyorum, zira aralarındaki böyle hadiselerde isimleri mutlaka geçen bir-ikisi dışında neredeyse hiçbirini tanımıyorum ve önemli olan da, bildirinin altında imzası olan yerli akademisyenler...
KAN VE MUM ŞAMPİYONLARI
Listeyi tek tek gözden geçirirken bilindik birkaç isme rastgeldim... Sayıları öyle fazla değildi ama son senelerde etrafta olup bitenleri takip edenlerin de bu isimlere mutlaka âşina olmaları lâzımdı. Ama akademik başarıları ile değil, “1915 için özür”, “Gel kardeş, tehcir kurbanları için sen de bir mum yak...”, “Elimizdeki kanı çitileyelim” yahut “Amanııın, biz ne katil milletiz!” gibisinden kendimize küfür ve hakaret yağdıran mâlûm kampanyalarda isimleri hep en başta olurdu, o sayede tanınmışlardı.
Sonra merak ettim, bildiriyi imzalayan “akademisyenler”den şöyle elli kadarının şimdiye kadar ne gibi akademik çalışmalar yapmış olduklarını ve verdikleri eserleri öğreneyim dedim ama ara ki bulasın! Ne bir kitap yazmışlardı, ne şöyle doğru dürüst bir çalışmaları, ne de tek sayfa olsun ses getirmiş araştırmaları vardı... Zaten aralarında doktor, mühendis, fizikçi, vesaire gibi müspet ilimlere mensup olanlara pek rastlanmıyordu, hemen tamamı sosyal bilimlerin sadece “lâf” etmeye yarayan alanlarının mensubuydular. Tek-tük birşeyler karalamış olanların çalışmaları da “Tek Parti düzlemindeki devlet baskısının paradigması”, “Kadına şiddetin yönelimsel kırıntısı”, “Göç olgusunun betimlenmesinin izleği” yahut “Düşündeki kıvırtık sapmanın hıyarsal buluntusu” gibisinden sadece kendileri gibi deha sahiplerinin anlayacağı ağır ve derin sözlerdi... Dolayısı ile bu gibi bildiriler, esersiz akademisyenin lâf etmesi ve kendisini göstermesi için mükemmel bir vasıta idi!
Ben, boyunca oturup çalışarak ciddî bir eser vermemiş, herşeye muhalif olmayı sermaye edinmiş ve silâh çekeni müdafaa etmek kolaylığına kaçmış bu “akademisyenlerin” yargılanmalarına ve görevlerine son verilmesine karşıyım... Alınacak olan savunmaları yayınlansın, kâfi...
12 Eylül dönemindeki “Aydınlar Bildirisi”ni hatırlarsınız... Bildiriyi imzalayanlar kendilerini kurtarabilmek için öylesine komik gerekçeler göstermişlerdi ki, millet gülmekten kırılmıştı...
Esersiz mâlûm akademisyenlerin savunmalarının yayınlanması halinde dünya komedi literatürünün çok büyük eserler kazanacağından emin olun!