Bunlar gazeteci ise ben zerzevatçıyım!
Bundan iki gün önce Türkiye’deki ilk bombalı terör eyleminin 1905’te Sultan Abdülhamid’e karşı düzenlenen başarısız suikast girişimi olduğunu yazmış, saldırının elebaşılığını Charles-Edouard Joris adında bir Belçikalı’nın yaptığını ama teroristi başta Belçika olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinin baskısı ile serbest bırakıp Avrupa’ya göndermek zorunda kaldığımızı anlatmıştım...
Daha ilk paragraflarda “...Bu yazımı ...’Oh olsun Belçikalılar’a!” gibisinden sapıkça bir düşünce ile değil, bombalı terör konusunda bizi çok yakından alâkadar eden geçmişteki bir hadiseyi hatırlatmak maksadıyla kaleme aldığımı düşünün” diyordum...
Bazı internet siteleri, yazımı “Murat Bardakçı’dan Brüksel yorumu: Oh olsun!” başlığı ile verdiler...
Gazeteci olduklarını ve haber sitesi yaptıklarını iddia eden ama apaçık bir ifadeyi bile böyle bilmemneresinden anlayanlara söyleyecek çok sözüm olmasına rağmen burada maalesef yazamıyorum...
Şu kadarını söyleyeyim: Okuduklarını anlamaktan âciz olan bu zevât şayet “gazeteci” ise, ben zerzevatçıyım!
AZ BASILMIŞ BİR KİTAP
Yazım hayli ilgi çekmiş olmalı ki, birçok okuyucum bu bilgileri nereden aldığımı soran mailler gönderdiler. Maillerin gerçi hepsinin meseleyi derinlemesine öğrenmek maksadıyla olmadığı, aralarında yalan yazdığımı, basındaki tâbiri ile “asparagas” yaptığımı düşünen “iyi niyetli” ve “hassas” okuyucuların da bulunduğu üslûplarından hemen anlaşılıyordu ama her neyse, soruya cevap vereyim:
Tarihimize “Bomba Hadisesi” olarak geçen başarısız suikast girişimi konusunda Osmanlı Arşivleri’nde raporundan dahilî yazışmalara, diplomatik notalardan mahkeme zabıtlarına kadar dünya kadar evrak vardır, eski harfleri okuyabilen herkes arşive gidip sözkonusu evrakı kataloglardan bulur, çıkarttırır ve okur.
Ama okuma-yazma bilmeyen ve araştırmaya vakit ayıramayacak olanlar için bir başka önemli kaynak daha vardır: “Enquette” başlığını taşıyan, kapak fotoğrafını bu köşede yayınladığım soruşturma raporu! Raporu bomba hadisesinden sonra Sultan Abdülhamid’in görevlendirdiği özel komisyon hazırlamış, kitap olarak ama az sayıda ve şayet yanılmıyorsam sadece yüz adet basılmış, zamanın devlet büyüklerine, İstanbul’daki yabancı diplomatlara ve Avrupalı devlet başkanlarına gönderilmiştir.
Bu kitabın bir nüshası da bende bulunuyor, iki gün önce sözünü ettiğim Belçika bağlantısını da bu nüshaya dayanarak yazdım. Aynı kitap İstanbul kütüphanelerinin tamamında olmasa bile bir-ikisinde mutlaka vardır, dolayısı ile merak edenler kütüphanelere bakabilirler.
KANLI BİR AİLE HÂTIRASI
Sırası gelmişken, yine bu kitap ile ilgili olarak 1998’de şahit olduğum bir tuhaflığı da anlatayım:
Sultan Abdülhamid’in Avrupa’da yaşayan torun çocuklarından biri, büyükdedesinin aile yadigârı olan bazı eşyalarını Paris’te o sene müzayedeye çıkartmıştı.
Yaşınız müsait ise belki hatırlarsınız: Mezata konan objeler arasında hükümdara ait üç adet mühür vardı, mühürleri bir holding satın alıp Türkiye’ye getirdi ve bir-iki hafta sonra da Topkapı Sarayı’na hediye ettiler...
Gazeteler ve TV’ler sadece bu üç mührün üzerinde durmuştu ama müzayede kataloğunda hayli obje vardı ve bunların arasında sözünü ettiğim kitap da bulunuyordu.
O sırada Fransa henüz Euro’ya geçmemişti, para birimi Frank idi, kitap mezatta 90 bin Frank’a satıldı ve alıcıya maliyeti vergisi ile beraber yüz küsur bin Frank’a mâloldu. Takriben 20 bin dolara, yani bugünün parası ile 60 bin liraya...
Kitabın bu kadar yüksek fiyata müşteri bulmasına şaşırdım, “Bir tuhaflık var” diye düşünüp meraklandım ve Paris’te sözü geçen bir dostumdan mümkünse müşterinin kim olduğunu öğrenmesini rica ettim...
Mezatlardan mal alanların isimlerinin bizde olduğu gibi Fransa’da da açıklanması yasaktı ama dostum ne yapıp etti, müşterinin kimliğini öğrendi ve daha fazla hayrete düştüm...
Kitabı, bir Ortadoğu ülkesinin Paris’teki büyükelçisi satın almıştı ve bu kadar para dökmesinin sebebi gayet şaşırtıcı idi: Sefir beyefendinin büyükbabası suikast teşebbüsünde bulunan anarşistlerden biri idi! Gayrımüslim bir Osmanlı vatandaşıydı, bomba hadisesinden sonra yakalanmış ama Avrupa’nın baskısı ise ceza almaktan kurtulup Türkiye’den gitmesine izin verilmiş, ailesini de yanına getirtmiş, Dünya Savaşı’ndan sonra bizden ayrılan bir Ortadoğu ülkesine yerleşmişti. Doksan sene sonra o ülkenin Paris Büyükelçiliği yapan torunu, suikastçi büyükbabasının kahraman olduğuna inandığından olacak, herifin isminin ve fotoğrafının bulunduğu kitabı mezattan bir servet ödeyerek satın almış, ailesinin şânına şan katmıştı!
İşte, Belçika bağlantısının kaynağı ve bir cehalet buketi...