Türbanı cinayet silâhı niyetine kullananlar var!
Hani son senelerde hanımlara mahsus olan ve özellikle Nişantaşı taraflarında işitilen tuhaf telâffuz var ya....
“Ama yaaaaa!”, “Canım beniiiiim”, “Bana neeee?” gibisinden tatsız uzatmalarla dolu, burnun tâââ dibinden ve dil sanki ağıza sığmıyormuşcasına tatsız bir mekanik tonlama ile konuşulan iki-üçyüz kelimelik Türkçemsi telâffuz...
İşte böyle bir robot tonlaması ile burnundan konuşan hatun, zekâsının ne kadar parlak olduğunu ispat etmeye çalışırcasına kasım kasım kasılarak anlatıyordu:
Otomobilinin torpido gözündeki sigaranın, kolonyalı mendilin, sakızın vesairenin yanına bir de türban koymuş, gerektiğinde hemen takıveriyormuş!
Ne zaman mı gerekiyormuş? Trafik kontrolünde!..
Akşam arkadaşlarıyla beraber Boğaz’a, Cihangir’e yahut meyhanelerin mebzul miktarda olduğu bir başka semte gidip felekten bir gece çalıyorlar ve değil otomobil kullanmak, ayakta bile duramayacak hâle geldikten sonra evlerine dönmek veya başka bir mekânda devam etmek üzere direksiyona geçiyorlar diyelim...
Yolda giderken ileride trafik kontrolü olduğunu mu farkediyorlar? Torpido gözündeki türban çıkartılıp başa sarılıyor, kontrol yapan polis direksiyondaki mü’min hatunu görünce “Alkol aldınız mı?” diye sormaya gerek duymadan, alkolmetreyi de üfletmeden “Geeeç!” diyormuş!
Hatun türban sayesinde alkol kontrollerini atlattığı birkaç yeri de saydıktan sonra iftihar edercesine “Polise öyle bir ‘Selâmünaleyküm’ çekiyoruuuum ki...” derken bir havaya girdi ki, müstakbel katilin utanmazlığı midemi kaldırdı!
TÜRBANLI DA OLSA ÜFLESİN!
Bu sahtekârlık aslında yeni değilmiş, bir müddettir pek bir moda imiş ama ben yeni öğrendim...
Kafayı çekip direksiyona geçenler yahut yasak bir yere park edenler bir aralar başka üçkâğıtlar tezgâhlarlardı. Meselâ otomobilin ön camının gerisindeki en görünen yere milletvekillerinden birinin bir yerlerden her nasılsa buldukları kartvizitini koyarlar, polis başına bir iş gelmesinden endişe ettiği için yasak yere, hattâ “park yapılmaz” levhâsının dibine bırakılmış arabaya ceza yazmazdı.
Bu kadar da değil... Yine ön camın gerisine subay, bazen de polis şapkası koyanlar vardı, az önce ceza yemiş gibi göstermek için ikiye katlanmış bir saman kâğıdı bırakanlar da...
Türbanın böyle içkili, hattâ zom vaziyette iken direksiyona geçmek için kullanılması polisi kandırma, ceza yememe veya ehliyetini kurtarma vasıtası değil, cinayete teşebbüstür ve bu işi yapan kadın veya erkek, müstakbel birer katildir!
CANÎNİN YENİ SİLÂHI
Trafik kontrolü yapan polis direksiyondaki hanımın türbanının “gerçek” olup olmadığını anlayabilmek için hatunun üzerindeki elbiseye, özellikle de ayağına ne giydiğine şöyle çaktırmadan da baksa ama hatun “Bakışlarıyla beni taciz ediyor” diye yaygaraya kalkışacak olsa al başına belâyı! Türbanlı ayyaş, daha doğrusu “ayyâşe” şayet açık giyinmemiş ve ayağına da pantolon geçirmiş ise türbanın inancının mı yoksa devirdiği şişenin mi eseri olduğunu anlamaya zaten imkân yok!
Dolayısı ile polisin yapabileceği tek bir iş var: Türbana, giyim-kuşama, görüntüye, melûl ve mahzun nazarlara ve “Selâmünaleyküm”deki ulvî tonlamaya falan aldırmadan alkolmetreyi uzatıp “İyi geceler hanımefendi, üfleyin lütfen” demek! Direksiyondaki hanım türbanlı olsun veya olmasın, şayet aklıbaşında ise trafik kontrolünün eziyet değil, hem masumların hem de şoförlerin hayatını koruma tedbiri olduğunu bildiği için kontrole zaten itiraz etmez...
Tekrar söyleyeyim: Serhoş, yani kafa kıyak iken yahut son senelerdeki kibar ifadesi ile “alkollü vaziyette” direksiyona geçenler ile eline Kalaşnikof’u alıp etrafı taramaya ve hattâ canlı bomba olmaya hazırlananlar arasında öyle pek bir fark yoktur; bu işe kalkışanların tamamı müstakbel birer canîdir ve bu canilerden bazısı cinayet silâhı olarak şimdilerde türbandan istifade etmektedirler!