2016 model soykırım cazgırları
İki gün önce “Soykırım yaygarası bugünlerde başlar” diye yazmıştım ve dün başladı!
Bu senenin açılışını, Avrupa Parlamentosu yaptı! Türkiye rapörtörü Kati Piri’nin kaleme aldığı bugüne kadar kaleme hazırlananlar arasında “en serti” olduğu söylenen raporda malûm sözler ediliyor, Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerinden uzaklaştığı söyleniyor, arada lütuf buyurulup “PKK ile mücadelenin Türkiye’nin meşru hakkı olduğu” meâlinde bir-iki cümle geçiyor ve tabii ki 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanımamız isteniyor!
Ankara, raporu “yok hükmünde” sayıp Avrupa Parlamentosu’na iade edeceğini açıkladı...
Keşki bu konudaki her girişime ve hazırlanan her rapora aynı karşılığı versek; dosyayı geldiği yere gönderip “Bizi alâkadar etmiyor, siz okuyun, isterseniz hatmedin, sonra da münasip bir yerde iyice muhafaza ediverin” diyebilsek!
Mevcut olmayan ve Avrupa’nın nerede ise yüz seneden buyana ispata çalıştığı ama bir türlü halledemediği soykırım iddialarına vermesi gereken en doğru cevap budur ve verilmesinde çok geç kalınmıştır.
DÜZİNELERLE ÖRNEĞİ VAR
Türkiye hakkında 1850’lerden buyana hazırlanan ve Avrupa Parlamentosu’nun son raporunun benzeri olan belgelerin adedi zaten bir hayli fazladır ve geçmişte en fazla ses getireni de Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’nun Dışişleri Bakanı Kont Andrassy’nin Avrupa adına kaleme alıp 1876’nın 31 Ocak’ında burnumuza dayadığı meşhur muhtıradır...
Andrassy Muhtırası’ndaki talepleri burada yazmama lüzum yok... Merak edenler kolayca bulur, hattâ diğer muhtıralara da ulaşabilir ve Avrupa’nın raporları ile talep mektuplarının bir buçuk asırdan buyana hemen hemen hep aynı isteklerle dolu olduğunu, metinler arasında tarihler ile isimler dışında pek bir fark bulunmadığını görebilirler.
Tamam, Avrupa’nın bize bakışı ve hakkımızda hazırladığı raporlar hep aynı, Ermeni meselesi 1800’lerin sonundan itibaren bu raporların temel noktalarından birini teşkil ediyor ve Avrupa Parlamentosu iade ettiğimiz son raporu ile bir buçuk asırlık rutin çabasını devam ettiriyor diyelim...
Ama Türkiye’de özellikle son zamanlarda şimdiye kadar vârolmayan ve yeni türeyen grupları ne yapacağız? Yerli malı soykırım cazgırlarını?
BARLAR SOKAĞINDA ANMA!
Hayatları genellikle Cihangir ile Taksim arasındaki birkaçyüz metrede ve özellikle de barlarda geçen, “aydın”, “akademisyen”, “davulcu” yahut “zırtapoz” vesaire başlığı altındaki hemen her bildiriyi pattadanak imzalayan, bir-iki sene önce “özür” kampanyası başlatıp ellerinde mumlar ile Taksim’de yerlere oturan, hemen her vesile ile “Katil bir milletiz! Ermeni’yi de, Rum’u da, Arap’ı da, Hintli’yi de, Pigmeler’i de, Marslılar’ı da kestik” deyip neredeyse başkaları için, meselâ Fransa adına Cezayir’den bile özür dilemeye hazır zevâttan bahsediyorum...
24 Nisan yaklaştı ya, “Ermeni Soykırımını Anma Forumu” diye birşey kurmuşlar ve İstanbul’un barları ve meyhaneleri ile meşhur sokağındaki bir salonda toplantı düzenleyip “katil bir millet olduğumuz” konusunda milleti aydınlatacaklarmış...
Tehcirin mimarı Talât Paşa’nın evrakını yayınlamış ve dolayısı ile bu alanda yapılmış çalışmaların çoğunu görmüş bir kişi olarak söyleyeyim: “Forum”da soykırımı ille de kabul etmemiz için çırpınacak olan zevât içerisinde 1915 olayları konusunda çalışmış ve taraflı da olsa emek mahsulü eser vermiş tek kişiye rastlamadım...
Yaygara ne de olsa çaba gerektirmez! Çıkıp konuşur, bağırıp çağırır ve hele “Ah biz katil Türkler!” diye şöyle bir haykırdınız mı “entelektüel” olursunuz!