Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Murat BARDAKÇI/GAZETE HABERTÜRK

        Dolmabahçe Sarayı’nda, geçen Perşembe gecesi basına yansımayan ve şimdiye kadar çoktan olması gereken hoş bir görüntü vardı: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İslam İşbirliği Teşkilâtı Zirvesi’nin ardından verdiği resmî yemeğe katılan yabancı konuklar, sarayın girişinde mehter takımından sonra 16 Türk Devleti’nin askerlerinin üniformalarını giymiş 16 asker tarafından karşılandı.

        İstanbul’da yapılan İslam İşbirliği Teşkilâtı Zirvesi’ne katılan yabancı konuklar için geçen Perşembe gecesi Dolmabahçe Sarayı’nda verilen resmî yemekte, basına yansımayan hoş ve önemli bir ayrıntı vardı: Yabancı misafirleri, sarayın iç kısmında tarihteki 16 Türk Devleti’nin askerlerinin üniformalarını giymiş 16 asker karşıladı...

        Geçen sene yaşanan “16 Türk Devleti’nin üniformalarını giymiş askerler” tartışmasını hatırlarsınız... Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yabancı konuklar için yapılacak karşılama törenlerinde bandonun ve şeref kıt’asının yanısıra tarihî giysiler içerisindeki askerlerin de bulunması kararlaştırılmış ve hazırlıkların hayata geçirilmesinin ardından yoğun bir tartışma çıkmıştı...

        16 Türk Devleti’nin askerî giysileri içerisindeki Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı askerleri, Dolmabaçe Sarayı’nın girişindeki koridorda konukları karşılıyorlar

        BİZE DE HATIRLATIR, YABANCIYA DA

        Daha önce defalarca yazdığım bu konuda ne düşündüğümü tekrar söyleyeyim: Avrupa’nın en gelişmiş memleketlerindeki protokol karşılamalarında tarihten mümkün olduğu kadar geniş şekilde istifade edilmesini kıskanırdım ve bizdeki resmî törenlerde de geleneksel giysiler içerisindeki askerlerin hazır bulunması konusu, otuz seneden fazla bir zamandan buyana hayâlimdi. Törenlerde yeniçeri, levend ve hattâ daha eski Türk devletlerini sembolize eden tarihî elbiseler içerisindeki askerlerin bulunması hem memlekete gelen yabancı liderlere Türkiye’nin binlerce senelik tarihini hissettirebilir, hem de geçmişini unutmuş

        olan bazı vatandaşlara eski asırlarla ilgili bazı gerçekleri hatırlatabilirdi...

        Akşam yemeğinin verildiği muayede salonunda 1900’lerin başında çekilmiş bir fotoğraf: Sultan Abdülhamid, bir bayram sabahı devlet erkânının tebriklerini

        kabul ediyor.

        SARAYA İKİ AYRI GİRİŞ

        Ankara’da başlatılan uygulama, Perşembe günü Dolmabahçe’de de devam etti. İslam İşbirliği Teşkilâtı Zirvesi’ne katılmak üzere İstanbul’da bulunan yabancı misafirler sarayın girişinde önce Genelkurmay’ın mehter takımı ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından karşılandılar. Devlet ve hükümet başkanları binaya selâmlık kapısından, bakanlar ve diğer heyet üyeleri de deniz tarafından girerken, dışarıdaki merdivenlerin bitiminden muayede salonuna uzanan uzun koridorda da tarihteki 16 Türk Devleti’nin üniformalarını giymiş Muhafız Alayı askerleri yeraldı. On kadar rehber, konuklara hem askerler, hem de muayede salonuna uzanan güzergâhtaki mekânlar hakkında bilgi verdiler.

        DÖRT DİLE TERCÜME EDİLDİ

        Osmanlı İmparatorluğu’nun son 70 senesinde en üst düzeydeki yönetim merkezlerinden olan Dolmabahçe Sarayı’nın geniş muayede salonu, 19. yüzyılın ortalarından itibaren resmî bayramlaşma törenlerinin de mekânı idi. Hükümdarın tahtı her bayramda buraya kurulur, devlet erkânının katıldığı ve “muayede merasimi” denen bayramlaşma töreni burada yapılırdı...

        Muayede salonundaki yemek, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kısa bir konuşması ile başladı, daha sonra Dolmabahçe’nin geçmişinin anlatıldığı ve spontane olarak dört dile çevrilen bir başka konuşma yapıldı ama şehit haberlerinin gelmesi sebebi ile yemekte musiki icra edilmedi.

        Yabancı konuklar Dolmabahçe’ye geldikleri sırada, sarayın merdivenlerinde yeniçeri giysileri içerisindeki Muhafız Alayı askerleri bekliyordu

        FRANSA’DAN MOĞOLİSTAN’A KADAR

        Davet sırasında çekilen ve dün elime geçen fotoğraflarda Dolmabahçe Sarayı’nda mehterin yanısıra tarihteki Türk devletlerinin üniformalarını giymiş askerlerin de yeraldığını görünce, çok önceden yapılması gereken bir işin ancak şimdi hayata geçirilebilmesinden dolayı gayet memnun oldum!

        Avrupa’ya gitmiş ve kısa bir müddet de kalmış olanlar bilirler: Sadece krallıklar, yani İngiltere, İsveç, Norveç yahut Danimarka gibi memleketlerde değil, en ileri demokrasinin vârolduğu cumhuriyetlerde bile protokol törenlerinde asırlar öncesinin üniformalarını giymiş askerlere yer verilir. Üstelik, bu ülkelerin cumhurbaşkanlarının ofisleri de, krallık devrinin saraylardır. Paris’teki Cumhurbaşkanlığı Sarayı Elysee’nin, başbakanlık binası Hotel Matignon’un, Senato’nun, Meclis’in ve Adalet Sarayı’nın önünde Napolyon devrinin üniformalarını giymiş miğferli ve kılıçlı muhafızlar nöbet tutarlar. İtalyan Cumhurbaşkanlığı Sarayı olan Roma’daki Quirinale’nin atlı muhafızları, geçmişi 14. asıra uzanan ve Savoy Prensliği’ne mahsus “Corazzieri”, yani bildiğimiz “Haçlı” üniforması giyerler. Bulgarlar protokol birlikleri Osmanlı’ya karşı mücadele eden “çeteci”lerin üniformaları içerisindedir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Kremlin’de teşkil edilen Rus tören birliği de Çarlık döneminin, 18. yüzyılın üniformalarını giyer. Yunanistan’daki Başkanlık Sarayı’nın, Meclis’in ve Meçhul Asker Anıtı’nın önünde etekli ve ponponlu ayakkabılı “efzun”lar baleyi andıran hareketlerle nöbet beklerler. Moğolistan’da yabancı konukları Cengiz Han zamanının giysileri içerisindeki atlılar, Hindistan’da da Babür Şah’ın askerleri karşılar!

        Dolmabahçe Sarayı’nda Perşembe gecesi verilen yemeğe katılanlar, mekânın ve karşılamadaki askerlerin davetli liderleri şaşırtıp hayran bıraktığını anlattılar...

        Yabancılara ve hattâ kendimize tarihimizin binlerce sene önceye uzandığını anlatmak için bundan daha mükemmel bir vasıtayı bulabilmek, hayli zordur...

        Dolmabahçe Sarayı’nın muayede salonunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından İslam İşbirliği Teşkilâtı Zirvesi’ne katılan konuklara verilen akşam yemeği.

        SAVARONA 'SKANDALLAR MEKANI' OLSUN AMA DEVLET HİÇ KULLANMASINMIŞ... NE AKIL!

        Savarona seneler sonra yeniden “devlet yatı” oldu ya, küçük bir çevre kıyametler kopartıyor! Vay efendim, Atatürk’ün yatı nasıl olur da kullanılırmış; Savarona’ya babalarının malı imişçesine binip gezmeye ne hakları varmış, müze olması gerektiği halde denize açılması ne kadar yanlışmış, vesaire, vesaire... Atatürk, Savarona’da ne kadar kalmıştı bilir misiniz?

        1952 Temmuz’undan bir başka kupür: Türkiye’yi ziyaret eden Yunan Kralı Paul ile eşi Kraliçe Frederika, Dolmabahçe Sarayı’nda kalıyorlar

        SADECE 54 GÜN KALABİLDİ

        Sadece 54 gün! İki ay bile değil, 54 gün... Savarona o senelerde devâsa olmayan bir hastalığa yakalanan milletin büyük evlâdına moral vermesi maksadı ile hükümet tarafından satın alınmış ama yat derde bir nebze bile devâ olmamış ve Atatürk Savarona’da yalnızca 54 gün geçirebilmişti...

        Tekneyi, Atatürk’ün vefatından sonra, ara-sıra İsmet Paşa kullandı, sonra Deniz Harp Okulu’na verilip “okul gemisi” yapıldı ama alınması gereken asıl karar Demokrat Parti’nin iktidar senelerinde alındı ve Savarona, “devlet yatı” oldu.

        Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, birçok yurtdışı gezisini Savarona ile yaptı. 1952’de Yunanistan’a, 1954’te Yugoslavya’ya, ertesi sene Bahreyn’e, Irak’ın Basra limanına, Lübnan’a ve Pakistan’a bu yatla gitti. Türkiye’ye gelen yabancı devlet başkanları da Savarona’da ağırlanıyor, 50’li senelerde bile dünyanın en büyük yatı olan teknenin ihtişamı, misafirleri hayran bırakıyordu.

        İLK REZALET

        1969’DA Savarona’nın başına ne geldi ise, 1960 darbesinden sonra gedi...

        Tekne yine Deniz Kuvvetleri’ne tahsisli idi ve bazen “okul gemisi” olarak başka memleketlere yine gidiyordu ama epey masraf gerektiriyordu ve tahsisat olmadığı için harap olmaya başlamıştı...

        Teknenin ismi etrafındaki ilk skandal, 1969 Mart’ında, Fransa’da yaşandı. Yatta görevli bir astsubayın İstanbul’dan getirdiği 25 kilo esrarı Savarona’nın Marsilya’ya demirlemesinden sonra Almanya’ya taşıdığı iddia edildi. Astsubayı Almanya’da tevkif ettiler, Fransızlar Savarona’da uzun süren bir tahkikat yaptılar ve “Atatürk’ün yatı”nın ismi, ilk defa bu hadise ile kirlendi!

        Yat, bu rezaletten tam on sene sonra, 1979 Ekim’inde Heybeliada’da demirli iken şaibeli bir şekilde yanıverdi! Nihayet 1989’a gelindi ve Savarona, Kahraman Sadıkoğlu ile Mitsui ve Kujima isimli Japon şirketlerinden meydana gelen konsorsiyuma 49 yıllığına kiralandı. Gemi baştan aşağı elden geçti, motorlarından kamaralarına, hatta bacasına kadar her tarafı yenilendi ve eski şaşaalı günlerine tekrar döndü.

        1954 Ağustos’undan bir gazete kupürü: Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Yugoslavya’ya Savarona ile gidiyor.

        MODACIYI ANLATMAYAYIM...

        Tamir günlerinde Savarona’dan 4.5 ton fare çıktığı pek bilinmez! Farelerle bir türlü başedemememiz üzerine Turgut Özal o zamanki Amerikan Başkanı “baba” Bush’tan bir Amerikan askerî haşere ekibi göndermesini rica etti, gemi tamamen sarılıp sarmalandı ve fareler zehirli gazla öldürüldü...

        Daha sonra yaşanan skandalları, meselâ çok meşhur bir İtalyan modacının Savarona’da çıkarttığı rezaletten ise hiç bahsetmeyeyim; zaten pek bilinmez...

        Dolayısı ile Savarona’nın müze yapılması veya bir kenara kaldırılması, atılması lükstür ve hem “haşmet”, hem de “zarafet” vasıtası olarak sık sık kullanılmalıdır!

        Diğer Yazılar