Bizde seri katil ve seri cinayet yoktur!
Günlerden buyana üç kişinin katili olduğu iddia edilen Atalay Filiz isimli gencin nereden nereye gittiği, ne yiyip içtiği, valizinin rengi, vesairesi ile yatıp kalkıyoruz.
Basınımız da yine günlerdir Atalay Filiz’in “seri katil” olduğunu yazıp söylüyor ama bir husus hep gözardı ediliyor: Bizde “seri katil” olmadığı!
Seri katil sadece Türkiye’de değil, Şark dünyasında da yoktur; hattâ böyle câniler değil, bu şekilde işlenmiş suçlar da mevcut değildir ve “seri cinayet”e geçmişte de rastlanmaz.
Birkaç sene önce batı TV’lerindeki adlî tıp programlarının taklitlerini yapmaya başladığımız günlerde o programları hazırlayan arkadaşlardan bazıları benden tarihimizdeki seri katiller hakkında bilgi istemişler ve “Bizde seri katil mevcut olmamıştır. Örnek falan aramayın, bulamazsınız” dediğim zaman hayli şaşırmışlardı...
Tarih boyunca gerçi çok sayıda kişinin canını almış katillerimiz mebzul miktardadır. Belli bir yaşın üzerinde olanların hâlâ hatırladıkları ve isimleri “Osmaniye”, “Rize” yahut “Salacak Canavarı” gibi cinayetleri işledikleri yerlerle beraber anılan hayli katilimiz vardır ama bu caniler sadece çok kişiyi öldürmüş kişilerdir ve “seri katillik” ile alâkaları yoktur.
Sadece seri katil ve seri cinayet mi? Gerçek mânâdaki polisiye ve cinayet romanlarımızın mâzisi bile sadece 15-20 seneden ibarettir!
CİNAYET ÇOK AMA “SERİ” DEĞİL
Adam hiddete kapılıp silâhı kapar, karısı, çocuğu, kayınpederi, hısımı, akrabası demeden önüne çıkanı vurup devirir veya kahvehaneye dalar, rakip ve düşman olarak gördüğü birkaç kişiyi başka dünyaya gönderiverir... Bir diğerinin ailesi nesiller öncesinden kan dâvâsı belâsına bulaşmış, çocuğun beyni senelerce “Babanın, dedenin, bilmemnenin kanlarını yerde bırakmayacaksın” terâneleri ile yıkanmıştır ve silâh tutabilecek yaşa geldiğinde ilk işi isimleri belletilen kişileri peşpeşe devirmek olur... Veya karısını başkasıyla basar, bazen de parasızlık canına tak dedirtir, yahut bir başka sebepten dolayı cinnet geçirir ve o âni hiddet ile can alıp durur...
Bütün bunlar “cinayet”, failleri de eli kanlı katillerdir ama “seri cinayet” ve “seri katil” kavramları ile alâkaları yoktur.
Seri katil rakibini ortadan kaldıran, elini anlık bir öfke ile kana bulayan yahut ilk cinayetini işledikten sonra yakalanma endişesi sebebiyle başkalarını canını alan bir öldürme mekanizması değil, cinayetlerini çözülmesi zor bir matematik problemi hazırlarcasına inceden inceden planladıktan sonra işleyen kişidir. Cinayetlerin maksadı da değişiktir; şöhret olmaktan ve kendisi gibi hastalıklı beyinlerden meydana gelecek bir hayran kitlesi yaratmaktan tutun, yakalanmasının ardından hikâyesini yayıncılara satarak para kazanma hevesine tutulmuş daha da sakatlıklara kadar uzanabilir.
KIT AKILLARA İLHAM VERMEK!
Sebepler böyle çeşitlidir ama cinayetlerin değişmeyen bir unsuru vardır: Üzerinde uzun zaman çalışılmış, hemen her ayrıntısı önceden belirlenmiş ve nakış gibi hazırlanmış bir plân! Bu plânın uygulanmasından sonra sırada katilin zevk duyacağı yeni cinayetleri vardır ve onlar da aynı hassaslıkta yapılan plânların ardından işlenirler.
Batı’da, özellikle de Amerika’da vârolan böyle serî cinayetlerin bizde mevcut bulunmamasının başta gelen sebebi belki genetiktir ama bunda hassas plânlar üzerinde çalışma konusundaki tembelliğimizin, yani bütün ayrıntıları düşünme hususundaki üşengeçliğimizin de rolü mutlaka vardır ve Batı’daki seri cinayetlere geçmişimizde rastlanmamasının sebeplerinden biri de budur.
İşte bu yüzden, Atalay Filiz’i “seri katil” olarak göstermekle hata ediyoruz. Sıradan cinayetleri Batı’nın, özellikle de Amerikan filmlerinin verdiği ilhamla “seri cinayet” olarak göstermek, hayatını başka toplumların kültürleri ile onların tarzını taklid üzerine inşaya çalışan ve hayallerini hayata geçirebilmek için herşeyi yapmaya hazır olan bazı kıt akıllılara ilham vermekten başka bir işe yaramaz!