Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Eskiden baharın son bulup yaz aylarına girildiğini havaların ısınmaya başlaması ile hissederdik; Ramazan’ın ne zaman geleceğini bilen zaten bilir, bilmeyen de takvime bakar, yahut bilenlere sorardı...

        Ama artık haber verme işini birileri günler öncesinden ve mükemmelen yaptıkları için havaların ısınıp ısınmadığını farketmeye veya takvime bakmaya pek lüzum kalmadı...

        Meselâ yaz mevsimine girdiğimizi Amerika’dan yaşayan bir Türk doktorun gazetelere verdiği mülâkatlardan farkediyoruz. Hazret memleketi her sene yaz başında mutlaka şereflendiriyor; ayağının tozu ile ne yeyip ne içmemiz gerektiğine dair konuşmaya başlıyor, “Bu yaz şunu yiyin, bunu yemeyin, falanca meyveye ve sebzeye sakın haaa yaklaşmayın” gibisinden ardarda tavsiyeler sıralıyor ve “Doktorun sesini aylar sonra tekrar işittiğimize göre yaz gelmiş!” diyoruz.

        Ramazan, oruç, iftar vesaire gibi bahislerle pek alâkası olmayan vatandaş da Ramazan’ın yaklaştığını yine gazeteler ve TV’ler vasıtası ile ama başka doktorlardan öğreniyor...

        Sadece doktorlardan değil, her Ramazan’da arz-ı endâm eden diyetisyenlerden, zayıflama uzmanlarından, pilatesçilerden, milatesçilerden, din allâmesinden, vesaireden...

        BİZ BU DİNİ YENİ Mİ ÖĞRENDİK?

        Tıbbî fetvaların bini bir para: İftarda hızlı yemek sağlığa zararlı imiş, hele fazla yendiği takdirde felâket! Pastırmadan, sucuktan ve hamur tatlılarından uzak durulması şartmış, iftar pidesini haftada bire indirmek gerekirmiş, tansiyon derdi olanların kat’iyyen oruç tutmamaları lâzımmış, sahurda içilen çay çarpıntı yaparmış, çay yerine ıhlamur, rezene veya kuşburnu içilebilirmiş, güneşte durmak öldürebilirmiş, vesaire, vesaire...

        Millet sanki kızgın güneşin tehlikesinden habersiz ama cehenneme gönderilme endişesi içerisinde ve kızgın güneşin altında durup âhirette çekeceği ıztırabın provasını yapıyor!

        Tavsiyeler tıbbî bakımdan doğru olabilir, hattâ mutlaka doğrudur ama önemli olan ne zaman ve hangi konuda edildikleri...

        Her sene Ramazan öncesinde sarfedilen bu sözlere bakarsanız, Türkiye’nin şunun şurasında sadece birkaç sene önce Müslüman olduğunu zannedersiniz! Halk ismine “İslâmiyet” denen ve şimdiye kadar bilmediği bu dini sanki dün kabul etmiş, o dinin icaplarını yeniyeni yerine getirmeye başlamış! Doktorlar işte bu yüzden, bu “yeni dinin” şartlarından olan orucun sağlığa zarar vermemesi için milleti uyarmakla meşguller!

        Böyle yayınların sebebi yazı işlerinin Ramazan’ın gelmesi münasebeti ile sayfaya mutlaka birşeyler koyma arzuları mı, yoksa doktorların ve beslenme uzmanlarının Ramazan bahanesi ile isimlerini duyurma merakları mı, artık Allah bilir.

        ÇAYI BIRAK, YULAF VE ARPA YE!

        Tuhaflık mı arıyorsunuz? O kadar çok ki! Meselâ, “sahurda çay içilmemesi” tavsiyesi...

        Bu memlekette çayın yaygınlaştığı yüz küsur seneden buyana iftarda da, sahurda da mutlaka bol bol çay içilir; çaysız iftar ve sahur eksik kabul edilir!

        İftar sofrasına oturmuş bir aileyi düşünün: Evin beyi “Hanım, topun patlamasına az kaldı, ıhlamur demlendi mi?” diye soruyor; iftarın ortasında hanım “Bey, bardağında bir yudum kalmış, içiver de rezeneni tazeleyeyim” diyor, evin delikanlısı veya damat bey de bardağını kuşburnu demliğine uzatıyor!

        Ve bu sofrada pide yok, sucuk hâşâ, pastırma ise maazallah! Tatlı mı? Allah göstermesin! Sanki iftar sofrası değil, binlerce lira verilip gidilen diyet kampı. Masada zaten tek bir eksik var: Hani zayıflayabilmek isteyenlerin sabah-akşam üzerine süt döküp kaşıkladıkları tatsız-tuzsuz yulaf, arpa, vesaire cinsinden tuhaflıklar var ya, işte onlar!

        “İslâmiyet’i öğretme” işi tıp ulemasının asırlar öncesine uzanan alışkanlıkları tepetaklak eden tavsiyeleri ile kalsa, neyse! Ramazan’ın ne olduğundan bîhaber olduğumuz için, din allâmesi “Orucu şunlar bozar, iftar şöyle edilir...” gibisinden en temel kuralları bile belletmekle meşgul...

        Bu aydınlatma faaliyeti her sene aynen tekrarlanıyor ve ben de tekrar tekrar yazıyorum: Türkiye bundan sadece birkaç sene önce Müslüman olduğu için İslâmiyet’in gereklerini henüz öğrenemedi; doktorlarla hoca efendiler sağolsunlar, bu yeni dini millete gayet güzel hıfzettiriyorlar!

        Diğer Yazılar