Ayasofya'nın tarihindeki 'reklâmı en fazla yapılan ibadet' 1932'de oldu ve yabancılara da Türkçe Kur'an dinletildi
Ayasofya’da on beş asır boyunca yapılan ibadetler arasında “en fazla reklâm edileni” 3 Şubat 1932’deki Kadir Gecesi’ne rastladı. Devrim Türkiyesi’ndeki değişiklikleri duyurmak maksadıyla bir organizasyon düzenlendi, o gece 25 hâfız Türkçe Kur’an okudular, dualar bütün dünyanın dinleyebilmesi için radyodan canlı olarak yayınlandı, şehirlerin meydanlarına hoparlörler yerleştirildi ve Ayasofya’ya yabancı diplomatlar da eşleriyle beraber camide hazır bulundular.
Ramazan’ın gelişi ile beraber bir Ayasofya tartışmasıdır başladı... Diyanet TV’sinin geçmişi on beş asır öncesine uzanan mâbette program yapmaya başlaması üzerine hem Yunanistan, hem de bizdeki bazı kesimler ayağa kalktılar, hattâ İstanbul’daki Yunan Başkonsolosu bir sahur vakti Ayasofya’yı “teftişe” bile gitti!
481 SENE CAMİ İDİ
İstanbul’un 1453’teki fethinden hemen sonra kiliseden camiye çevrili- şinden 1934’te müze hâline getirilmesine kadar geçen 481 sene boyunca Müslümanlar’ın mâbedi olan Ayasofya’da, bu beş asra yakın zaman içerisinde binlerce, onbinlerce defa toplu ve büyük kalabalıkların iştirak ettiği ibadetler yapıldı. Padişahlar cuma namazlarını genellikle burada kıldılar, savaş senelerinde cephelerdeki askerin muvaffak olması için bazen zamanın hükümdarının da katıldığı dualar edildi, şehidlere hatimler indirildi ve zaferlerden sonra şükür namazları kılındı.
Ayasofya’da 3 Şubat 1932’de Türkçe Kur’an okuyan hafızlardan Kemal Bey
RADYODAN CANLI YAYIN
Ama, bu büyük mâbette, tarihinin “reklâmı en fazla yapılan” ibadeti, 3 Şubat 1932’deki Kadir Gecesi’ne rastladı. Devrim Türkiyesi’ndeki değişiklikleri duyurmak maksadıyla o gece bir organizasyon düzenlendi, edilen dualar sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın dinleyebilmesi için radyodan ve başta Ankara’nın Ulus Meydanı’ndaki Atatürk heykelinin etrafına olmak üzere birçok şehirlerin meydanlarına yerleştirilen hoparlörlerden canlı olarak yayınlandı, yabancı diplomatlar da eşleriyle beraber camide hazır bulundular.
Sebep, Kur’an’dan Mevlid’e, Tekbir’den kamete varıncaya kadar bütün dinî metinlerin ilk defa olarak o gece Türkçe okunması idi!
Namaza katılan, Mevlid’i ve Türkçe Kur’an’ı dinleyen cemaatin kaç kişi olduğu hakkında ertesi günkü gazeteler değişik sayılar veriyor ve 30 ile 70 bin arasında İstanbullu Müslüman’ın o gece Ayasofya’ya gittiğini, “kalabalıktan dolayı secde edilemediğini, Türkçe tekbirin halkı ağlattığını ve ‘âmin’ sadâlarının göklere yükseldiğini” yazıyorlardı. Üst galeriler kordiplomatiğe ve yabancı- lara tahsis edilmişti ve yabancıların yanısıra İstanbul halkı da buralarda kadın-erkek birarada idi.
Aşağıda, Ayasofya’nın müze hâline getirilmesinden önce yapılan bu ilk ve son “tantanalı” dinî merasimin ayrıntılarını ertesi gün, yani 1932’nin 4 Şubat’ında yayınlanan Cumhuriyet Gazetesi’nden kısaltarak naklediyorum:
“...Dün gece Ayasofya Camii’nde toplanan elli bine yakın kadın-erkek Türk Müslümanlar, on üç asırdan beri ilk defa olarak tanrılarına kendi lisanları ile ibadet ettiler. Kalplerinden, vicdanlarından kopan en samimî, en sıcak muhabbet ve an’aneleri ile tanrılarından mağfiret dilediler.
Akşam Gazetesi’ne göre, cemaat 40 bin kişi idi.
BİNLERCE KİŞİ DIŞARIDA KALDI
Ulu Tanrı’nın ulu adını, semaları titreten vecd ve huşû ile dolu olarak tekbir ederken her ağızdan çıkan bir tek ses vardı: Bu ses Türk dünyasının Tanrı’sına kendi bilgisi ile taptığını anlatıyordu. B
ir ihtiyar annenin gözlerinden çağlayan, bir genç delikanlının kirpiklerinde titrer gibi parlıyan ve kalp kaynağından kopup gelen sevinç ve huşu ifade eden yaşlar bütün bu samimî tezahüratın çok kıymetli berer ifadesi idi.
Ayasofya Camii daha gündüzden, saat dörtten itibaren dolmaya başlamıştı. Mihrabın bulunduğu hattan tâ son cemaat yerine kadar camiin içinde iğne atsan yere düşmiyecek derecede insan vardı. Kadın-erkek, hep birarada idi. Herkes birbirine müşfik bir lisan ile muamele ediyor, yer olmadığı halde çekilerek yer vermeye çalışıyor, bu mukaddes gecenin ruhaniyetinden istifade etmek için koşup gelen herkes en ufak hareketlerinde bile büyük bir samimiyet ile meşbû (dolu) bulunuyordu.
Yatsı namazı yaklaşmıştı. Ayasofya, artık dışarıdaki kapılarına varıncaya kadar insanlarla dolmuştu ve bütün kapılar kapanmış, binlerce halk dışarıda kalmıştı. Yalnız camiin içinde kırk bin kişi vardı. Dışarıdaki avluda, şadırvanın bulunduğu meydanda da binlerce halk birikmişti. İçeride ve dışarıda olmak üzere yetmiş bin kişi, bu yirmi asırlık ibadetgâhı ihata etmişti (sarmıştı).
Ayasofya’da Cumhuriyet Gazetesi’ne göre 3 Şubat 1932 gecesi 70 bin kişi vardı.
SECDE EDECEK YER YOKTU
Ezan okundu... Otuz tane güzel sesli hafızın iştirak ettiği bir müezzin hey’eti ile teravih kılındı. Halk o kadar mütekâsif (yoğun) bir halde idi ki, herkes birbirinin arkasına, ayaklarının arasına, hatta neresi rastgelirse secde ediyordu. Bir kısım halk da ayakta veya oturduğu halde namaz kılıyordu.
Teravih biter bitmez camiin içinde emsali görülmemiş bir uğultu başladı. Bu ne bir nehir uğultusuna, ne bir gök gürlemesine, ne de başka bir şeye benzemiyordu. Herkes ellerini semaya kaldırmış dua ediyordu. Bu uğultu bir kaç dakika devam etti. Müteakiben otuz güzel sesli hafız hep bir ağızdan tekbir almağa başladılar:
‘Tanrı uludur, Tanrı uludur / Tanrı’dan başka Tanrı yoktur / Tanrı uludur, Tanrı uludur / Hamd ona mahsustur’.
Bu Türkçe tekbir Ayasofya Camii’ni yerinden sarsıyordu. Halk da bu seslere iştirak ediyordu. Tekbir hitam (son) buldu. Hafız Yaşar Bey tarafından Mevlid-i Şerif okunmaya başlandı. Mevlid on güzel sesli hafız tarafından okundu. Her bahis arasında Türkçe tekbir getiriliyordu. ...Kırk bin kişi salâvat getirdi.
Kırk bin kişi Türkçe tekbir aldı. Kırk bin kişi heyecan duydu.
Hafız beylerin lâhûtî sesleri, bilhassa Hafız Kemal ve Hafız Burhan Beyler’in bu binlerce senelik Tanrı îbadetgâhını velveleye veren sesleri Ayasofya’nın muazzam kubbesinden etrafa dağılıyor, bütün kalpleri yeni yeni heyecanlarla dolduruyordu..
Milliyet, Türkçe Kur’an’ı Ayasofya’da 30 bin kişinin dinlediğini yazıyordu.
CUMHURİYET’E VE GAZİ’YE DUA
Mevlitten sonra Hafız Yaşar Bey, Türkçe Kur’an’a başladı; Tebareke suresini okudu. Müteakiben Hafız Rıza, Hafız Seyit, Hafız Kemal, Burhan, Fethi, Turhan Beyler ile otuz hafız hep birer birer muhtelif makamlardan Türkçe Kur’an okudular. Her sureden sonra Türkçe tekbir alınıyordu. Nihayet saat onda dinî merasim nihayet bulmuştu. Hafız İsmail Hakkı Bey tarafından Türkçe çok beliğ bir dua okundu. Bunu müteakip Hafız Yaşar Bey de gene Türkçe bir dua okudu... Duanın sonlarında Hafız Yaşar Bey ‘Millet hâkimiyetinin tecelligâhı olan Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet pâyidar eyle Yarabbi! Ulu Gazimiz Mustafa Kemal Hazretleri’nin vücudunu sıhhatte dâim eyle Yarabbi!’ diyerek dua ederken gene kırk bin kişi hep bir ağızdan ve candan gönülden ‘Âmin!’ diyorlardı. Dua bitti, yine hafız beyler Türkçe tekbir aldılar ve ibadet nihayet buldu.
Ayasofya’da 19. yüzyılın sonlarında yapılan bir zikir.
BİR YANKESİCİYİ YAKALADILAR
Ayasofya’nın üst kısmı da ecnebiler ile süferaya (elçilere) tahsis edilmişti. Burası da üç-dört bin kişi tarafından işgal edilmişti. İngiliz, Fransız, Alman, Macar, Romen sefirleri (büyükelçileri) ile birçok sefaret erkânı (elçilik mensubu) da refikaları (eşleri) ile birlikte gelmişlerdi.
Fransız kilisesine mensup papazlar, mehafil-i ecnebiyeye (yabancı çevrelere) mensup kadın-erkek binlerce zâir (ziyaretçi) vardı. Cami-i şerîfin gerek içinde ve gerekse dış tarafında jandarma, polis müfrezeleri ve merkez kumandanı beyefendi ile maiyetlerindeki zâbitan (subaylar) ve inzibat neferleri her tarafta intizamı muhafaza ediyorlardı. Yetmiş bine yakın insan içtima ettiği (toplandığı) halde hiçbir hâdise olmadı, yalnız bir yankesici cürmümeşhut (suçüstü) halinde yakalandı”
İtalyan mimar Fossati’nin albümünden: 1830’ların Ayasofya’sı.