Bu fetvaları anlayabilene helâl olsun!
Türkiye, bir ilâhiyat profesörünün TV’de ettiği namaz ile alâkalı sözü tartışıyor...
Her önünüze geleni alıp ekrana çıkartırsanız, netice işte böyle olur!
Profesörün kullandığı kelimeyi burada tekrarlayacak değilim; zira memlekette günlerdir zaten başka birşey konuşulmuyor, herkes söylüyor da söylüyor...
Türkiye’nin dinî alandaki en yetkili mercîi olan Diyanet’in tartışmalar üzerine yaptığı açıklamayı okumuşsunuzdur: “...Dinimizde namazın yeri, önemi ve değeri herkesçe bilinmektedir. Ancak, insanların inanç ve ibadet özgürlükleri hedef alınarak tezyif ve tahkir edilmesi asla kabul edilemez. Kur’an-ı Kerim ayetlerinden ve konuya ilişkin diğer dini metinlerden böyle bir çıkarımda bulunmak İslam’ın hikmet dili ve rahmet mesajıyla bağdaşmaz” deniyordu...
Ben, bu açıklamadan açıkçası pek bir şey anlamadım!
Türkiye’nin en yetkili dinî makamının TV’de sarfedilen mâlûm sözün ardından gerginliği azaltıp meseleyi bilmeyenlerin aydınlanması maksadıyla neler söylemesini beklersiniz?
CEVAP DEĞİL, KAVRAM YIĞINI
İlâhiyat profesörünün sarfettiği sözün Kur’an’da geçip geçmediğinin, yani bu mânâya gelen bir âyetin bulunup bulunmadığının açık ve seçik olarak ifade edilmesini değil mi?
Üstelik, profesörün konuşması sırasında sarfettiği dikkatlerden kaçan bir cümle, daha doğrusu bir de âyet var: Hoca “...Namaz kılmayan da hayvandır” kerametini savurduktan sonra Âraf Suresi’nin Diyanet’in meâline göre “İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar” mânâsına gelen 179. âyeti “Kel en’âmi bel hum adal”ı okuyor, iddiasını bu âyete bağlıyordu!
Ama memleketin bu tek resmî dinî mercîi açıklamasında net bir şey söylemiyor, ekranda sarfedilen ifadeler için “asla kabul edilemez” ve “profesörün çıkarımı İslam’ın hikmet dili ve rahmet mesajıyla bağdaşmaz” demekle yetiniyor, hele Âraf Suresi’nin 179. âyetinin bu şekilde tefsirinin mümkün olup olmadığı konusunda da tek bir söz etmiyor!
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın böyle durumlarda açık ve net ifadeler kullanması şarttır ama uzun zamandan buyana açıklamaları maalesef anlaşılır değildir!
Hatırlarsınız: Diyanet birkaç ay önce verdiği fetva sebebi ile yaşanan başka bir gerginlikte de yine üstü kapalı konuşmuş, verdiği fetvanın “doğru” yahut “yanlış” olduğu hakkında net bir şey söylememiş ve çözümü internetteki fetva sayfasını kapatıp milleti fetva verdiği iddiasındaki başka yerlere müracaata mecbur bırakmakta bulmuştu!
FETVA METNİ KISA OLUR!
“Meşihat”ın, yani şeyhülislâmlık makamının asırlar boyunca verdiği fetvaların başta gelen özelliği, sorulara sadece “Olur” veya “Olmaz” diye cevap vermesi idi! Merak edilen mesele fıkhî bakımdan mahzur taşımıyorsa sual metninin altına sadece “Olur” diye yazılır ama dine uygun değilse “Olmaz” denir ve iş biterdi! Bu “Olur”un yahut “Olmaz”ın altında nadiren aydınlatıcı açıklamaların yazıldığı da görülürdü ama bu metin de gayet kısa olurdu; zira maksat kafalara daha da karıştırmamak için kesin cevap vermekti!
Şimdiki uygulama ise, şöyle:
Diyelim ki saat beşe çeyrek var ama kaç olduğunu bilmiyor ve muhatabınıza “Saat kaç?” diye soruyorsunuz...
Öğrenmek istediğinizin, yani verilmesi gereken cevabın “Beşe çeyrek var” olması gerekiyor değil mi?
Hayır, böyle denmiyor ve üstü kapalı, çorba misâli birşeyler söyleniyor: “Vakit her ne kadar dördü ve hattâ dört buçuğu geçmiş ise de, henüz beş olmamıştır ve altıya yaklaşmasının da şu anda imkânı bulunmamaktadır. Zaten üç ve üç buçuk bile gerilerde kalmıştır, hele öğle namazının üzerinden hayli geçmiştir ve akşamın yaklaşmasına da şu anda epey bir müddet vardır. Zamanın su gibi aktığı da düşünülecek olursa, şu anda kalplere huzur ve inşirah verecek bir an içerisinde bulunuyoruz demektir.”
Diyanet’in son açıklamaları işte buna benziyor, “Saat beşe çeyrek var” denmesi gerekirken içinden çıkılmaz bir vergi tebliği veya anlaşılması mümkün olmayan bir teorik fizik metni yayınlarcasına bir alay söz ediliyor...
Eskiler “Bir meselenin anlaşılmamasını mı istiyorsunuz? Şerhedin!” demekle meğerse çok doğru söylemişler!