Onuncu Yıl Marşı
Bolu’da İl Millî Eğitim Müdürü Yusuf Cengiz, törenlerde Onuncu Yıl Marşı’nın çalınmasını yasakladı...
Yasağı protesto maksadıyla gösteriler yapıldı, hattâ bu gösterilerden birinde CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın da aralarında bulunduğu 20 kişi, polisin sıktığı gazdan etkilendi ve hastahanelik oldu. Neticede, üç satırlık bir melodiyi hadise yapıp işi çatışmaya kadar götürmek de bize nasip oldu!
Önce, sözlerini zamanın iki meşhur şairinin, Faruk Nafiz Çamlıbel ile Behçet Kemal Çağlar’ın yazdıkları ve Cemal Reşid Rey’in bestelediği Onuncu Yıl Marşı hakkındaki kanaatimi söyleyeyim:
Melodisi hafızada hemen yer edebilen güzel bir marştır, ilk kısmı majör, ikinci kısmı da minör tondadır; majör bölümü kahramanlık ve celâdet, minör nağmeleri de romantik hisler verir ve topluluk tarafından zevkle okunmaya müsaittir. Öyle ki melodisi sanatlı ama icrası zor olan İstiklâl Marşı’ndan çok daha kolaydır.
BİTMEYEN ŞANSSIZLIKLAR
Bu kadar tutulmasının ve seneler boyunca unutulmamasının sebebi de budur: “Marş” olarak o zamana kadar sadece mehter havalarını bilen ama mehtere 30’lu senelerde artık pek hoş bakılmaması sebebi ile bildiği besteleri okuyamayan ve milli marşını icrada da zorluk çeken halkın önüne ilk defa rahatça terennüm edebildiği nağmelerin konması...
Eserin kolay ve akıcı olması, bestekârı Cemal Reşid’in hem özelliği, hem de başarısıdır; zira “Türk Beşleri” denen ve Cumhuriyet döneminde “Yeni Türkiye’nin çağdaş musikisini yapmakla” görevlendirilen grubun içerisinde eserleri halka mâlolmuş tek sanatçı Cemal Reşid’dir. Diğer arkadaşları gibi “Yepyeni bir musiki yaratacağız” zihniyeti ile millete tepeden inme bir sanatı empoze etmeye çalışmamış, halkın kolaylıkla terennüm edebileceği operetler ile bu marşı da bestelemiştir.
Örnek mi? Cemal Bey’in eserlerinden olan meşhur “Lüküs Hayat”ı hatırlamamız kâfi, sonra da “Onuncu Yıl Marşı”nı...
Marş söylediğim gibi güzel, akıcı, rağbet bulmuş bir eserdi ama hep tartışma konusu oldu...
İlk tartışma 1950’li senelerde İstanbul Belediye Meclisi’nde yaşandı ve Onuncu Yıl Marşı’nın 18. yüzyılın meşhur Fransız filozofu Jean-Jacques Rousseau’nun 1750’lerde bestelediği “Le Devin de Village” yani “Köy Kâhini” ismini verdiği küçük operasından “yürütüldüğü” iddia edildi. Operanın piyesi de Rousseau’ya aitti ve Onuncu Yıl Marşı, iddiaya göre oyunun kahramanlarından Colette’in okuduğu, Türkçesi “Saadetimi kaybettim, hizmetkârımı kaybettim” sözleriyle başlayan aryadan araklanmıştı ve bu yüzden değiştirilmesi bile teklif edildi!
Rousseau’nun eseri ile Cemal Reşid’in marşının girişlerindeki ilk iki ölçü hakikaten aynı idi ama bu benzerliğin tesadüften kaynaklandığı, eserlerin diğer bölümlerinin tamamen farklı oldukları anlaşıldı ve tartışma nihayet buldu!
Ama, marş asıl şanssızlığı 1990’larda, özellikle de 28 Şubat günlerinde yaşadı...
Anlatmama lüzum yok, hâlâ hatırlardadır: Kamplaşmış haldeki memlekette bir grubun toplantılarda, konferanslarda, yemeklerde ve hattâ konserlerde birdenbire ayağa kalkıp bazen de gözyaşları içerisinde “Çıııktık aaaçık alınlaaaa!” diye hep beraber icraya başlamaları...
Cemal Reşid’in nağmeleri böyle bir ideoloji ve kamplaşma vasıtası olunca, karşı tarafın buna tepki göstermesi normaldi ve tepki geldi. Dolayısı ile bir kesimin “Bu bizim eserimizdir” deyip sembolleştirdiği marş, diğer kesimin nefret unsuru hâline geliverdi...Rahmetli Cemal Reşid, marşının başına gelenleri görse idi eminim “Monşer anlamoooorum, n’ooolooor?” diye sorardı!
BİR ETKİ-TEPKİ MESELESİ
Bugün hâlâ yaşanan tartışmanın sebebi, işte Onuncu Yıl Marşı’nın seneler öncesinden gelen bu sembolleştirme ve tabu hâline getirilmesi çabasıdır... Marş literatürü bakımından diğer memleketlere göre zaten fakir sayılabilecek bir milletiz, halkın toplu olarak icra edebileceği marşlarımızın sayısı iki elin parmaklarını bile geçemeyecek kadar az ve bu toz-duman içerisinde, olan Cemal Reşid’in güzelim melodilerine oluyor.
“Çekişme artık bitse ve güftede geçen bundan seksen küsur sene öncesinin kavramlarını tarihî bir hatıra olarak kabul edip dikkate almadan Onuncu Yıl Marşı’nı sadece hoş bir müzik olarak kabul etsek” diyeceğim, ama mümkün değil!
Zira, marşta geçen ve Fransız İhtilâli’nin izlerini taşıyan “İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz” mısraının vezni ile söyleyeyim: “Hiç vazgeçmez, inatçı, ısrarlı bir milletiz”!