İngiltere'nin müstakbel başbakanının Türk dedesinden parasızlık mektubu
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması için en fazla çaba gösteren politikacıların başında gelen Boris Johnson, önümüzdeki Ekim’de başbakan olacak gibi görünüyor...
Boris Johnson’un ailesi hakkında Londra’nın Belediye Başkanı olduğu 2008 Mayıs’ından buyana bizde de çok şeyler yazıldı. Johnson şimdi yeniden gündeme gelince, müstakbel başbakanın aile macerasını belgeli şekilde toparlayayım dedim:
Tam adı Alexander Boris de Pfefel Johnson olan Boris Johnson, Milli Mücadele’ye karşı çıkmasıyla tanınan, İzmit’te 1922’nin 6 Kasım’ında linç edilen ama hem yaşadığı dönemin, hem de Türk basın tarihinin en önemli kalemlerinden olan gazeteci Ali Kemal’in torun çocuğu, daha doğrusu Ali Kemal’in “oğlunun oğlunun oğlu”dur.
Şimdi bu büyük dede-torun ilişkisinin nasıl olduğunu anlatayım ve bir de belge vereyim:
Gençlik yıllarında zamanın hükümdarı İkinci Abdülhamid tarafından birkaç defa sürgüne gönderilen Ali Kemal 20. yüzyılın başında Londra’ya yerleşmiş, 1903’te burada Wilfred Brun adında bir İngiliz hanımla evlenmiş ve bir kızı olmuştu.
Ali Kemal, 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânı sırasında İstanbul’a döndü. İkdam gazetesinde yazmaya ve üniversitede ders vermeye başladı. Meşrutiyet sonrasında güçlenen İttihad ve Terakki Partisi’ni amansız şekilde eleştiriyordu. Bir yıl sonra patlayan 31 Mart isyanının ardından yeniden sürgüne gitmek zorunda kaldı ve İngiltere’ye, karısıyla kızının yanına döndü.
Muhalif gazeteciyi artık çok daha zor günler bekliyordu. İngiliz eşi Wilfred, 1909’un sonunda bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Çocuğa “Osman Kemal” adını verdiler ama anne, doğumdan kısa bir süre sonra hayatını kaybetti.
Ali Kemal, kızı ve yeni doğmuş oğlu ve kayınvalidesi Margaret Brun, üç yıl boyunca Wimbledon’da maddî sıkıntı içerisinde yaşadılar. Bir ara çocuklarını anneannelerinin yanında bırakarak İngiltere’nin güneyindeki Bournemouth kasabasına taşınan Ali Kemal 1912’de İstanbul’a döndü ve ikinci bir evlilik yaptı. Yeni eşi, Tophane Nazırı Zeki Paşa’nın kızı Sabiha Hanım idi. Ali Kemal’in 1914’te bu evlilikten doğan ve Zeki adını verdikleri oğlu daha sonra “Kuneralp” soyadını alacak ve cumhuriyet dönemi Türkiyesi’nin çok önemli bir diplomatı olacaktı.
Londra’nın çiçeği burnunda belediye başkanı Boris Johnson’un ailesinin trajik öyküsü ise, Ali Kemal’in 1912’de Londra’dan İstanbul’a dönmesiyle başladı.
Ali Kemal’in İngiltere’de anneannelerinin yanında büyüyen çocukları, sonraki yıllarda İngiliz vatandaşı oldular ve “Kemal” ismini bırakarak anneannelerinin kızlık soyadı olan “Johnson”ı aldılar. Osman Kemal, “Osman Wilfred Johnson” oldu; Irene Williams adında bir hanımla evlendi. Bu evlilikten 1940’da dünyaya gelen oğlu Stanley Patrick Johnson 1979 ile 1984 arasında Muhafazakâr Parti’den milletvekilliği yapacak ve İngiltere’nin tanınmış bir yazarı, çevrecisi ve nüfus uzmanı olacaktı.
İngiltere’nin yeni başbakanı olması tahmin edilen Boris Johnson, işte Ali Kemal’in torunu Stanley Johnson’un dört çocuğundan biridir...
Burada, Ali Kemal’in şimdi özel arşivimde bulunan ve Boris Johnson’un dedesi Osman Kemal ile kızından bahsettiği bir mektubunun tam metnini bazı eski kelimeler ile ifadelerin günümüz Türkçesi’ndeki karşılıklarını vererek yayınlıyorum.
Ali Kemal, 5 Ağustos 1910’da Paris’te yazdığı bu mektubu, İttihad ve Terakki’nin Maliye Nazırı olan ve 1926’da İzmir Suikasti hadisesine karıştığı iddiasıyla idam edilen Cavid Bey’e göndermiş ve İngiltere’deki kayınvalidesinin çektiği maddî sıkıntıları anlattığı mektupları da kendi yazdığına ilâve etmiş. Gazeteci “iki ciğerpârem” dediği çocuklarını yaşlı anneanneleriyle beraber “sokak ortasında bıraktığını” söylüyor ve İstanbul’da sahip olduğu küçük bir evin satılmasından sonra ödemek üzere Cavid Bey’den bir sarrafın kendisine üç bin frank borç vermesine aracılık etmesini istiyor.
Mektupta sözü edilen “ciğerpâre”lerden biri Boris Johnson’un adını daha sonra “Osman Wilfred Johnson” yapan büyükbabası Osman Kemal, diğeri de onun kızkardeşi, yani Boris Johnson’ın ismini bilmediğimiz büyük halası...
İşte, Ali Kemal’in Maliye Nazırı Cavid Bey’e bundan tam 98 yıl önce gönderdiği ve çocuklarından bahsedip yardım istediği mektup:
“Cavid Beyefendi,
Kemâlât-ı fikriyyenizi ibtidâdan beri âsârınızdan, ef’âlinizden anlar, tebcîl ederdim, dün bana karşı evsâf-ı muamelenizden uluvv-i kalbinizi de gördüm, sevindim (Düşüncenizin olgunluğunu önceden buyana eserlerinizden ve yaptıklarınızdan anlar, yüceltirdim. Dün, bana karşı gösterdiğiniz güzel davranışınızdan yüce kalpliliğinizi de gördüm, sevindim).
Bu sâika ile de (“böylelikle” anlamında) uzun müddet düşündükten sonra bir derece küstâhâne (küstah biçimde) olduğunu bildiğim halde yine sizden pek mahremâne (gizli) bir surette istirham etmeye cür’et ediyorum:
Kayınvâlidemin melfuf (ekteki) mektuplarını lûtfen mütâlâa ile (inceleyerek) anlarsınız, birçok seneden beri çektiklerimiz sevk-i zarurisiyle (çektiklerimizin zorunlu sevkiyle) bugün iki ciğerpâremi İngiltere’de hiçbir medâr-ı maişeti (gelir kaynağı), benden başka da muîni (yardım edeni) olmayan o ihtiyar kadınla beraber sokak ortalarında bırakmak felâketine uğradım. Bir felâket ki ecnebilere, bilhassa İngilizler’e karşı haysiyet-i kavmiyyeme (ulusal onuruma) de dokunduğu için bence cidden tahammül-güdâzdır (dayanma gücümü ciddi bir şekilde eritmektedir).
Hayatımı âdeta zehirleyen bu musibetten yakamı kurtarmak, Londra’ya giderek çocuklarımla beraber bir köşede yerleşmek, hâsılı (sözün kısası) arzettiğim gibi bir yandan o cüz’i (az) gelirimle, bir yandan ise sa’y-i kalemimle (kalemimin emeğiyle) yaşamaya muvaffak olabilmek için şimdilik üç bin frank kadar bir paraya ihtiyacım vardır. Dersaadet’teki (İstanbul’daki) emlâkimden biri, meselâ vekâlet-i bey’ ü ferâğını (satış ve devir vekâletini) Selim Hüsnü’ye tevdi eylediğim (verdiğim) o ufak mülk satılınca faiziyle beraber tesviye olunmak (ödenmek) üzere emrinizle, lutf-ı vesâtetinizle (lûtfedip araya girmenizle) bildiklerinizden bir sarraf bu meblâğı bana ikrâz etse (borç verse) şu dakikada yeniden hayat bulur, size ömrüm oldukça minnettar kalırım.
İki sene evvel ben İkdam’da iken felekzede (talihsiz) bir arkadaşım benden böyle bir hizmet istemişti, istediğine de derhal mazhar olmuştu (kavuşmuştu). Ahmed Cevdet Bey gibi en samimi refiklerimden (arkadaşlarımdan) bu devr-i musibet-i hayatımda (hayatımın belâlı döneminde) yaman bir bîgânelik (fena bir kayıtsızlık) gördüğüm için, bu lûtfu sizin gibi pek uzaktan tanıdığım fakat kalben ve fikren pek ziyade necîb (kalp ve fikir bakımından son derece temiz) bir zâtdan istirham eyliyorum. Mümkün ise mes’ûlümü is’âf ediniz (arzumu yerine getiriniz), değilse bedbahtî-i hayatıma (hayatımın talihsizliğine) yanmaktan ve bu tasdî’-i garîb (zavallı bir şekilde verdiğim rahatsızlık) için affınızı dilemekden maâda (başka) elimden ne gelir? Bâkî arz-ı minnet ve ihtirâm eylerim, (minnetlerimi ve saygılarımı sunarım) efendim.
5 Ağustos 1910.
Ali Kemal
152 Boulevard Montparnasse”