Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başlığa bakıp da bostanlarda salatalık, marul, biber, patlıcan vesaire yetiştiren bahçevanların âmirlerinden sözedeceğimi zannetmeyin...

        “Bostancıbaşı”nın öyle bahçe, sebze yahut meyve işleri ile alâkası yoktu; geçmişte “Silâhdar Ağa” ve “Kapıcıbaşı” ile beraber İstanbul sarayının en yüksek rütbeli subaylarındandı, asırlar boyunca Batı’nın “saray maraşalı”na eşdeğer bir konumda olmuştu ve hükümdarın en yakınındaki saray mensuplarının başında gelirdi...

        Emrindeki “Bostancılar Ocağı” teşkilâtının geçmişi 14. asıra, tâââ Birinci Murad zamanına uzanırdı. Bostancılar’ın ilk vazifeleri saray muhafızlığı idi, buna ilâve olarak sarayın bakımı, yakacak temini, bayram öncesinde kurban alınması gibi işlerle de alâkadar olur ve tulumbacılar teşkilâtının kurulmasından önce şehirde çıkan yangınlara da onlar müdahale ederdi.

        Ama, asıl görevleri söylediğim gibi “saray muhafızlığı” idi; üstelik sadece sarayın değil, Boğaz’ın, Adalar’ın ve Çanakkale’ye kadar uzanan sahillerin emniyeti de onlara emanet edilmişti. Sadece asayişten değil, kıyılardaki yerleşimin doğru dürüst olmasından da onlar sorumlu idiler ve sahilde inşa edilecek binalar için çıkartılması şart olan ruhsatı da Bostancıbaşı verirdi... Saraydaki idamları o infaz eder, hattâ bugün belediyelerin yaptığı işlerle de alâkadar olurdu.

        SARAYIN TEK SAKALLISI

        Bu kadar geniş yetkilerle donatılmış olan bir saray mensubu, tabii ki hükümdarın da en yakını olurdu! Padişahın hemen her an yanında bulunur, hükümdar denizden, yani saltanat kayığı ile biryerlere gideceği zaman dümene Bostancıbaşı geçerdi ve bu yakınlık, Bostancıbaşı’na sarayda padişah dışında sakal bırakma iznine sahip tek kişi olma hakkını vermişti!

        İkinci Mahmud, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmasının ardından saray ve devlet teşkilâtına tekrar şekil verirken Bostancılar Ocağı’nı da yeni bir düzenlemeye tâbi tuttu. 31 Ağustos 1826’da çıkartılan kanunnâme ile yaşlı ve artık iş göremez halde bulunan bostancılar emekli edildiler, ocağın genç ve işe yarayan mensuplarına bir çeşit askerî kimlik verildi ve 11 Ocak 1827’de yayınlanan bir başka kanunnâme ile kurulan “Mu’allem Bostaniyân-ı Hâssa Ocağı”na kaydedilip asker yapıldılar...

        Sultan Mahmud bütün bu düzenlemelerle beraber Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye Ordusu’nu kurmasının ardından “Bostancıbaşı” unvanını da kaldırdı ve Bostancıbaşılar “Muhafız Paşa” oldular. Böyle ardarda isim ve kimlik değiştiren ocak, 1820’lerin sonuna doğru “Hâssa Ordusu”, yani hükümdarı devletin merkezini koruyan ordu hâline getirildi...

        BİRİNCİ ORDU’NUN GEÇMİŞİ

        Bostancılar Ocağı ile Bostancıbaşı’nın macerası devam ediyordu...

        Askerî teşkilât 1843’te yeni bir düzenlemeye tâbi tutulup İstanbul, Rumeli, Anadolu ve Arabistan orduları kurulurken bu dört orduya İstanbul’daki Hâssa Ordusu da ilâve edildi ve geçmiş asırların Bostancı Ocağı, imparatorluğun beş ordusundan biri, Bostancıbaşı da bu ordunun kumandanı oldular...

        Ama etkileri bugüne kadar, hattâ 15 Temmuz’a kadar uzanan asıl değişiklik sonraki senelerde yapıldı ve Hâssa Ordusu, “Birinci Ordu” hâline getirildi...

        Bugünün “Birinci Ordu”su, yani karargâhı Selimiye Kışlası’nda bulunan ordu hükümdarı ve sarayı asırlarca sadakatle korumuş olan işte bu “Bostancılar Ocağı”nın devamıdır, eski asırların “Bostancıbaşı”sı zamanımızın “Birinci Ordu Kumandanı”dır ve memleketin 15 Temmuz gecesi büyük felâketlere uğramasının önüne geçilmesinde önemli rolü olan Orgeneral Ümit Dündar da şimdi bu makamdadır...

        Birinci Murad zamanında kurulan Bostancılar teşkilâtının temelleri kimbilir nasıl sağlam bir hissiyat ile atılmış ki, Bostancılar Ocağı, Bostancıbaşılar, Hâssa Ordusu, Muhafız Paşalar ve onların zamanımızdaki takipçileri de devlete sadakatten asırlar boyunca hiçbir tâviz vermemiş, en ufak bir zaaf göstermemişler!

        Diğer Yazılar