Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önceki gün, Elmalılı Hamdi Efendi’nin “Hak Dini Kur’an Dili” isimli meâlinin başına gelenlerden sözettim ve yazım hayli ses getirdi.

        Sonra Elmalılı’nın vârislerinden olan ve aileyi temsil eden torunu Mehmet Hamdi Yazır ile görüştüm...

        Hamdi Yazır’ın söylediklerini nakletmeden önce, iki gün öncesine kadar benim de sık yaptığım bir hatâyı düzelteyim:

        Yazımın sonunda “Şimdi, merak ettiğim bir husus daha var: Elmalılı Hamdi Efendi’nin vârislerinin, meselâ büyük âlimin torunlarından olan sevgili Okan Bayülgen’in dedelerinin eserinin bu hâle getirilmesini öğrendiklerinde ne düşünecekleri ve ne yapacakları...” diyordum.

        Okan Bayülgen bilinenin ve benim de bildiğimin aksine Elmalılı Hamdi Efendi’nin değil, Hamdi Efendi’nin baldızının torunu imiş ve aralarında kan bağı yokmuş. Elmalılı Hamdi Efendi hakkında daha önce söylediği “Biz onun evlâtlarıyız” şeklindeki manevî bağlılığa işaret eden söz “Elmalılı’nın torunu” olarak anlaşılmış ve karışıklık buradan kaynaklanmış.

        Bayülgen zaten yazımın ardından dün sosyal medyadan bir açıklama yaptı ve “Ailemizin gurur duyduğu büyüğüdür. Yasal mirasçıları ile ilgili bir süreçtir. Onların tasarrufudur. Bir girişimde bulunacaklardır herhalde” dedi...

        ‘ENTELLEKTÜEL HAK’ KAVRAMI

        Şimdi, Elmalılı Hamdi Efendi’nin asıl torunu olan ve büyük âlimin bütün arşivini muhafaza eden Mehmet Hamdi Yazır ile konuştuklarımın bir kısmından bahsedeyim:

        Hamdi Yazır, tahrifin öğrenilmesi üzerine avukatları ile görüştüğünü ve vârisler olarak ne yapabilecekleri konusunu ele aldıklarını anlattı. Ama, burada ortaya büyük bir mesele çıkıyor: Telif hakkı ile ilgili zamanaşımı konusu... Telif, kanunlarımıza göre eser sahibinin vefatının üzerinden 70 sene geçince artık kamuya ait oluyor ve Elmalılı 1942’de vefat ettiği için vârislerin eserler üzerinde karar verme hakları bulunmuyor...

        Ancak, telif konusunun maddî tarafı haricinde bir diğer tarafı daha var: Eserlerin Batı hukukunda ayrıntılı şekilde belirlenmiş olan ve “entellektüel hak” yahut başka kavramlarla ifade edilen boyutu... Bu kavram, Batı’da eser sahibinin hayatta olduğu yahut telifin zamanaşımının dolması ile kamuya geçmesi durumlarda da vârislere bazı haklar, özellikle de tahrifat hâlinde müdahale imkânı tanıyor...

        Elmalılı Hamdi Efendi’nin ailesinin bu konuda atacakları adımlardan sizleri de haberdar edeceğim...

        YAZININ TAMAMINI OKUYUN!

        Meâlde yapılan tahrifi eleştirilerden ben de nasibimi aldım: Bundan birkaç sene önce yayınlanmış olan bozuk tefsir hakkında o kadar zamandır birşey yazmayıp meseleden şimdi bahsetmekle son günlerdeki “karalama modası”na katılmışım, üstelik tahrif meselesi daha önce yazılmışmış...

        “Tahrif konusunu yeni mi öğrendin?” diye soranlara cevap vereyim: Evet, yeni öğrendim, zira kaynak eserlerin daima ilk ve orijinal baskılarının kullanılması gerektiğine inanırım ve öyle yaparım. Zira, Türkiye’de hangi eser olursa olsun, bir kitabın uzun bir aradan sonra yeni baskısı yapıldığı takdirde o yayının başına mutlaka bir iş gelir! Yayıncılar kitabın köşesini, berisini, bir tarafını bilerek veya bilmeyerek bozarlar; editörler iş yapmış gibi görünmek maksadıyla metin ile oynarlar, yahut Hamdi Efendi meselesinde olduğu gibi müellifin ifadeleri değiştirilir!

        Dolayısı ile her zaman kaynak kitapların yazarı hayatta iken yayınlanmış olan ilk baskılarına itibar ettim ve Elmalılı’nın eserinin de sadece ilk baskısını kullandım. “Sadeleştirilmiş metin” yayınına zaten karşı olduğum için tefsirin yeni yayınını alıp kullanmaya gerek hissetmedim ve rezaletten, yani tahriften geçen hafta sonunda bir arkadaşım sayesinde haberdar oldum.

        Meselenin daha önce başkaları tarafından gündeme getirilmiş olduğu iddiasına gelince:

        Bir yazıyı sonuna kadar okumaya üşenmek ve girişteki birkaç satıra bakıp ahkâm kesmek maalesef eski ve berbat âdetlerimizdendir ve bu iddia da aynı âdetin devamıdır!

        Önceki gün “Bu yazıyı yazmadan, sözünü ettiğim tahrifin daha önce farkedilip edilmediğini araştırdım, bu konuda yayınlanmış birkaç yazının bulunduğunu ama pek dikkat çekmediklerini gördüm ve tahrifi tekrar hatırlatmak istedim” diyorum ama herşeye ille de bir kulp takmak isteyenler yazıyı sonuna adar okumuyorlar ki!

        Diğer Yazılar