Klâvyeleri ile kin kusan bu serseriler meydanı hep boş mu bulacaklar?
Milletçebaşımız sağolsun...
Önceki geceki kalleş bomba evimin birkaç yüz metre ötesinde patladı ve binayı salladı. Bu mesafeden bile binaları zangırdatan bombanın infilâk ettiği yerde şehid olanların, can verenlerin ve yaralananların son anlarını ve yaşadıkları cehennemi bir hayal edin!
Millet bu işi yapanlara lânet okuyup infialini sosyal medyada da dile getirirken, birkaç aklıevvel kinini kusuyor, şehid düşen polisler için “Oh olsun!” diyor, hakaretler ve hattâ küfürler yağdırıyordu.
Mâlûm sitelerdeki, özellikle de Twitter’daki hezeyanları görmemiş olanlara hatırlatayım: “Küfür” derken öyle ağır sözleri falan değil; ana-avrat düz gitmeyi, yani bildiğimiz “Senin bilmemneni bilmemne edeyim” gibisinden ibareleri kastediyorum.
Birkaç alçağın patlattığı bomba onlarca masumun canını alacak ama iki-üç serseri etrafa hava atma, daha fazla tıklanıp beğeni sayısını arttırma, ama aslında kendini tatmin etme uğruna aklına geleni söyleyecek; hayatını kaybedene de, yaralanana da küfürler yağdıracak ve bu iş “düşünce özgürlüğü” olacak!
BEN BÖYLE ÖZGÜRLÜĞÜN!
Önceki gece aynen böyle oldu! Canlar yakan can kaybı haberleri gelmeye başladığı andan itibaren birkaç serseri hayatını kaybedenlere Twitter’dan ardarda küfürler yağdırmaya başladı. Ama tahmin etmedikleri bir tepki ile karşılaştılar; gerçek kimlikleri, adresleri ve hattâ cep telefonları güvenlik kuvvetlerinin dikkatini çekmek maksadıyla bir anda ortalığa dökülünce hemen mâlûm ödlekliğe sarıldılar, kendi hesaplarını kapatıp başkalarının hesabından “Valla billâ ben yazmadım, hack’lendim, ben masumum, hiç öyle söz eder miyim?” diye kıvır kıvır kıvırmaya başladılar...
Bütün bunlar olup biterken birkaç “demokrat” çıkıp da “Özel bilgileri nasıl verirsiniz? Bu yasalara da, kurallara da aykırı!” diye feryada başlamaz mı?
Hain bir bomba dünya kadar masumun canını alacak ama birkaç serseri klâvye şovalyeliğine soyunup “Aman ne iyi oldu!” diyecek, millet galeyana gelip bu ahlâksızlığa kalkışanların kimliğini ifşa edince de bir-iki kişi “Bu yaptığınız demokrasiye de, düşünce özgürlüğüne de aykırıdır! Arkadaş sadece düşüncelerini söylüyordu” diyecek!
Ben böyle düşünce özgürlüğünün...
Bu özgürlük ve demokrasi şampiyonları dünyadan haberdar olmadıkları için bilmezler: Teröre değil fiilen yardım etmek, böyle katliamları yazı yahut mesaj ile yüceltmek, hele hayatını kaybedenlere küfretmek dünyanın her yerinde suçtur! Aklı başında olanlar böyle bir işe zaten kalkışmazlar ama aşka gelip zafer nâraları atan uçukları hukuk hemen tepeler!
KAZIK KADAR ADAMLAR!
Örnek mi, buyurun: Paris’te birkaç sene önce sabahın erken saatlerinde iki polise saldırıp ağır yaralamışlardı; yarım saat kadar sonra FM kanalından yayın yapan bir özel radyonun spikeri haber programına aklı sıra espri ile başlamak isteyip de “Bonjuuuuur! Biraz önce iki aynasızı tepelediler, ne güzel bir gün değil mi?” deyince hem radyoyu kapattılar, hem de soğuk nevale herifi içeri aldılar.
Bir başka örnek: Yine Paris’te geçen sene 129 kişinin ölümüne sebep olan patlamanın ardından 21 yaşındaki bir İngiliz, Facebook sayfasında “Kardeşlerim çok iyi iş çıkardılar. Biz DEAŞ’ız, artık bizi de hesaba katacaksınız. Sırada şimdi Manchester var” diye yazdı ve hemen o gün o da içeri alındı!
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür, aradığınız takdirde dünya kadar misalini bulabilirsiniz...
Klâvyelerinden kin kusanların çoğu şimdiye kadar doğru dürüst tek bir işi bile becerememiş, giriştiği hiçbirşeyi tutturamamış, sadece başarısız olmuş, dolayısı ile başarıya ve düzene düşman ama kendini bir halt zanneden birkaç uçuk diyelim, ki zaten öyleler...
Fakat meslek ve iş güç sahibi olan ama canlar gittiğinde yahut memleketin başına başka bir dert geldiğinde muhalefet aşkı ile yüreklerinin yağı eriyip hemen klâvyelerine sarılan kazık kadar heriflere ve hatunlara ne diyeceğiz? Devlete de, sisteme de, herkese ve herşeye muhalif olabileceklerini, ancak hakaret etmenin, hele hayatları söndüren terör karşısında zil takıp oynamanın insanlıkla hiçbir alâkasının bulunmadığını bunlara nasıl anlatacağız?
Anlatmanın zamanı aslında çoktan geçti; şimdi bu zevâtın kin dolu gevelemelerine karşı birşeyler yapmak mecburiyetindeyiz!