Melek pazarlarken çok dikkatli olmak lâzım, Azrail de melektir ve gelebilir!
Habertürk’te dün, Gizem Sevinç Selvi ile Öznur Karslı’nın “melek pazarlamacıları” hakkında güzel bir dosyaları yayınlandı.
Dosyayı okumamış olanlar yahut konuyu bilmeyenler için bu pazarlamacıların ne iş yaptıklarını kısaca anlatayım:
Ortada basit bir arz-talep meselesi var. Ama talep öyle yiyecek-içecek yahut elbise cinsinden günlük hayat ile alâkalı değil, az biraz uçuk bir şey: İç sıkıntısı çeken, bunalıma giren yahut rutinden sıkılıp değişiklik arayan bir kesim, “melek” istiyor. Eh, ortada talep olunca arz da hemen ortaya çıkıyor ve başka birileri “Elimizde her cinsten melek var, buyurun, bütçenize uygun olanı seçin” deyip pazarlıyorlar.
Melekler, söylendiğine göre birkaç günlü- ğüne evlere misafirliğe de gidiyorlarmış ama ağırlama zahmetini göze alamayanlar için başka bir kolaylık mevcutmuş, parasını verdikleri takdirde cep telefonlarına da getirtebiliyorlarmış!
Hayatı boyunca kendi başına karar verememiş, annesinden, babasından, eşinden, dostundan fikir almış olanlar gün gelip de tek başlarına kaldıklarında ne yapacaklar? Ya “yaşam koçu” dedikleri herşeylerine musallat birilerine danışacaklar yahut bazı akıllıların etrafta peynir-ekmek gibi pazarladıkları “meleklerden” medet umacaklar.
EVDE TÜY TOPLAYANLAR
Bu modanın bir de yazılmayan ama anlatılan tarafı var: Melek merakı kafayı bazen öylesine yediriyor ki, kedinin-köpeğin sokaklara yaptığı bilmemnelerini toplayıp “Melekler dokunmuştur, şifalıdır” diye krem niyetine suratlarına sürenler; evlere rüzgârın taşıdığı kuş vesaire tüylerini “Gelen meleğin kanadından koptu” diye baştâcı edenler de mevcut...
İşte, bu zevât ile birarada yaşıyoruz!
İnsanoğlu böyle konulara oldum olası merak duymuş, arayışların karşılığı da her zaman mevcut olmuştur.
Eskiden bu işleri yapanların görüntüleri de, metodları da farklı idi. Müneccim olduklarını söyleyenler “Yıldıznâme”ye, Hacıhüsrev taraflarındaki “bacı”lar da avucunuza bakar, sonra bakla falı atıp gelecekten haber verdiklerini iddia ederlerdi. Bir de “hüddamcılar”, yani “cinciler” vardı; güçlü-kuvvetli, iş görebilecek cinleri kendilerine hizmetkâr ettiklerini, hattâ emirlerinin altında cin ordularının bulunduğunu falan söylerler ve yardım istediğiniz takdirde cinlerini bedeli mukabilinde gönderip derdinize güya derman bulurlardı!
BAKLACININ YERİNDE TAROTÇU
Derken devir değişti, alaturka hayat tarzı “çağdaş” dediğimiz şimdiki şekle büründü, globalleştik, Amerika’daki pazarlamacılardan da ilham aldık ve bu mesleklere mensup olanların kendileri de, çalışma şekilleri de değişti. Yıldıznâme’ye bakanlar pek kalmadığı için “astrologlar”a gidiliyor; eski falcıların “Amanıııın, kıııız! Zühre’ye iblis girmiş, hoşt bre mel’un iblis. hoşt!” haykırışları da çok zamandır işitilmiyor, astrolog “çart” diye birşeyler çiziyor, sonra “Şekerim, senin yükselen yıldızın Satürn bu aralar Terazi Burcu’na girmiş, doğal olarak Venüs’ün etkisini de gözden kaçırmamamız gerekir ama meraklanma, seninki iki hafta sonra eskisi gibi peşinden koşmaya başlayacak. Haaa, borcun mu? Seansım iki bin liracık!” diyor.
Avuca bakan ve bakla falı atan Hacıhüsrev bacılarının yerlerinde artık “Tarot uzmanları” var; eski zamanın “hüddamcıları” şimdi “melek pazarlamacısı” oldu, bazıları “Senin 17 meleğin var ama benimkiler tam 24 adet!” diye kasım kasım kasılıyor. “Nagmagayil”, “Urumhamatahayil”, “Humaakil”, “Butarayil” veya “Bukatayil” gibisinden Âsurî yahut Süryanî kökenli isimli cinler ise çoktan kayboldular ve ortalıkta bahisleri Tevrat şerhlerinde ve Kabbala’da geçen Şamuel, Mamuel, Kakuel vesaireler cirit atmada...
Melek pazarlamacılarına küçük bir hatırlatmada bulunayım: Aman çok dikkatli olun, müş- terilerinize melek gönderirken hata yapmamaya çalışın, zira adresleri karıştırdığınız takdirde en güçlü meleklerden olan Azrail Aleyhisselâm’ın gelmesi ihtimali yüksek! Hani geçenlerde bir uğramıştı ya işte öyle...