Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mevlânâ Müzesi’nin yanıbaşındaki mezarların deşilmesine hiç aldırmamamız ama bir Rus generalin Ardahan’da bozulmamış cesedine merak salmamız, memlekette bazı hassasiyetlerin artık hiç kalmadığını gösteren mükemmel bir örnektir!

        Konya’da, Mevlânâ Dergâhı’nın hemen yanıbaşındaki Gül Bahçesi’nde bir rezalet, bir kültür faciası yaşandı; mezarlık alanı “sergi salonu” ve “helâ” yapmak uğruna deşildi, çöp torbalarına doldurulan kemikler el arabaları ile taşındı ama bu işe son verileceği konusunda hiçbir yerden tatmin edici bir açıklama gelmedi. Asıl garabet ise Konya’da olup bitenlerin pek kimsenin umurunda olmaması ve herkesin Ardahan’da bozulmamış cesedi bulunan Moskof paşasının peşinde koşması!

        Öyle bir vurdumduymazlık, öyle bir umursamazlık ve geçmişe karşı öylesine bir saygısızlık içerisindeyiz ki, Anadolu’nun 13. asırda uğradığı Moğol işgali felâketinden buyana böylesine bir rezalete hiç şahit olunmadı!

        Konya’da yaşanan “Gül Bahçesi” faciasını; yani müze binası, sergi salonu ve tuvalet, yani bildiğimiz “kenef” inşaatı için tâââ Selçuklular zamanından itibaren mezarlık olarak kullanılan arazideki kabirlerin buldozerlerle deşilmesini, oraya asırlar önce defnedilmiş Mevlevîler’in kemiklerinin pervasızca dört bir yana saçılmasını kastediyorum...

        ÇÖP TORBASINDAKI KEMİKLER

        Mevlânâ Müzesi’nin hemen yanıbaşında işte böyle bir rezalet yaşandı, üstelik bu iş Mevlânâ’nın ailesi ile beraber Konya’ya gelişlerinin 789. yıldönümüne tesadüf etti; ailenin gelişini anma maksadıyla temsilî karşılama törenleri ve toplantılar yapılırken iş makineleri Gül Bahçesi’ndeki Mevlevî mezarlarının altını üstüne getirdi, kemikler etrafa savruldu, üzerleri naylon çöp torbaları ile örtüldü ve bazıları el arabaları ile kaldırılıp götürüldü!

        Konya’da bütün bunlar olup biterken Ardahan’da da bir başka ceset macerası yaşanıyordu...

        Ardahan’da bulunan ve bir Rus generale ait olduğu düşünülen cesed.

        SANKI, CENGIZ HAN’IN MEZARI

        Habertürk’ün duyurduğu haberi daha sonra TV’lerde de görmüşsünüzdür: İşçiler bir inşaat için temel kazarken süslü-püslü ve haçlı bir tabut buldular, tabuttan General Vasiliy Geyman’a olduğu olduğu düşünülen sakallı ve üniformalı bir Rus askerinin bozulmamış cesedi çıktı!

        Sanki bir Rus askerinin değil Cengiz Han’ın yahut ismi efsanelerde geçen bir kahramanın asırlardır aranan mezarı bulunmuştu!

        SELÇUKLU SULTANI’NIN EMRİ

        Cesed öyle bir alâka gördü ki, kaç gündür onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Gazetelerde her gün haberler çıkıyor, tabutun başında polisler bekliyor, cesedin kime ait olduğunun tam olarak belirlenebilmesi için Rusya ile temaslara girişiliyor ve DNA testlerinin hazırlıkları yapılıyor...

        Konya’da yaşanan mezarların deşilmesi rezaletinde ise tık yok! “Faaliyetin şimdilik durdurulduğu, projenin yeniden gözden geçirileceği” gibisinden üstü kapalı bir-iki açıklama mevcut, o kadar...

        Moğol istilâsından da beter işlere sahne olan Konya’daki Gül Bahçesi’nden kısaca bahsedeyim:

        Üzerinde Mevlânâ Türbesi’nin de bulunduğu arazi, Selçuklu İmparatorluğu zamanında sultanların “Gül Bahçesi” idi ve Mevlânâ’nın babası Sultânü’l-Ulemâ yani “Âlimlerin Sultanı” Bahaeddin Veled 12 Ocak 1231’de vefat edince Selçuklu hükümdarının emri ile buraya defnedildi. Sultânü’l-Ulemâ’nın “Benim, çocuklarımın ve onların evlâdı ile soyundan gelenlerin mezarları burada olacaktır” şeklindeki sözü üzerine oğlu Mevlânâ ile onun soyundan gelen pek çok kişi de aynı yere defnedildiler ve mezarların üzerine şimdi Mevlânâ Müzesi olarak kullanılan büyük türbe inşa edildi.

        TAŞLAŞMIŞ KAFALAR...

        Gül Bahçesi, sonraki asırlarda Mevlânâ’yı seven ve ona bağlananların defnedilmek istedikleri bir yer oldu, bahçeye yedi asır boyunca defin yapıldı. Definler, Mevlânâ Dergâhı’nın tekkelerin 1925 Eylül’ünde kapatılmasından bir sene sonra müze haline getirilmesine kadar nâdiren de olsa devam etti. Mezarlar üzerindeki ilk tasarruflar o günlerde başladı, bazı kabirler kaldırıldı ve kemikler ailelerine verilip başka yerlere nakledildi. Ama mezarların tamamına dokunulmadı, bir kısmı yerlerinde bırakıldı ve birçok Mevlevî son uykularını kabirlerinin geçen hafta inşaat makineleri tarafından deşilmesine kadar huzur içerisinde uyudular.

        Bir başka tuhaflık da işte burada: Mezarlardan bazıları inkılâbın en sert günlerinde bile gerektiği şekilde nakledilmişken, yani kemikler mezarlarından yeni kabirlerine götürülmeden önce dinî kurallara riayet edilerek çıkartılıp kefenlenirken kalan mezarlar şimdi teşhir salonu ve helâ uğruna buldozerlerle deşiliyor, iskeletler çöp torbalarına doldurulup el arabaları ile taşınıyor! Üstelik bir Moskof askerinin cesedi gündem teşkil edip kıyametlerın kopmasına sebep oluyor ama siyasetçilerimizin hemen her vesile ile “Anadolu’nun en büyük manevî mimarlarından biri” diye bahsettikleri Mevlânâ’nın türbesinin hemen yanıbaşında meydana gelen bu tarih, kültür ve inanç faciasının önüne nasıl geçileceği konusunda Konya Belediyesi’nden de, Kültür Bakanlığı’ndan da ayrıntılı ve doyurucu tek bir açıklama gelmiyor, 15 Temmuz’un ardından görevlerinden alınan bazı kişilerin daha önce verdikleri bir karara dayanılarak yaşanan bu rezaletin son bulacağı bir türlü söylenemiyor!

        Bu sayfada yayınladığım fotoğraflara dikkatle baktığınız takdirde, yüzleri Kıble’ye dönüş şekilde defnedilmiş olan eski Mevlevîler’in artık sadece kemikten ibaret olan çehrelerinde yaşadıkları dehşeti ve şaşkınlığı rahatça farkedebilirsiniz.

        Türkiye dünya savaşlarında mağlûp olup neredeyse herşeyini kaybetti; atlattığı nice isyanlara, darbelere ve darbe teşebbüslerine rağmen yıkılmadan ayakta kalmayı başardı... Ama şimdi içerisinde bulunduğumuz bu umursamazlığı ve hattâ cahilliği tarihinin hiçbir döneminde yaşamadı.

        Bir memleket bin türlü belâyı defedip ayakta kalmaya muvaffak olabilir ama o memleketin sonunu rûhunu kaybedip taşlaşmış bünyelerin gösterdikleri işte böyle umursamazlıklar

        Gül Bahçesi’ndeki mezarlarda bulunan yüzleri Kıble’ye dönük iskeletler ve kemiklerin doldurulması için konan çöp torbaları.

        Bir Mevlevî’nin, Gül Bahçesi’nde deşilen mezarından çıkan iskeleti.

        MEVLÂNÂ TÜRBESİ’NİN ÇİLESİ: KAZILDI, BETON YIĞININA DÖNDÜ VE HÂLÂ DEŞİLİYOR!

        Kimse kusura bakmasın, açıkça söyleyip hatırlatacağım: Asırlar boyu koskoca bir imparatorluğa, yani Selçuklular’a başkentlik eden ve Türkiye’nin en zengin tarihi geçmişe sahip şehirlerinden olan Konya’da eski eserler ve kabirler konusunda maalesef defalarca şaibeli hadiseler yaşandı!

        ZARAFETTEN MEZAR DEŞMEYE

        1920’li senelerde zamanın Millî Eğitim Bakanı, “Burada hâlâ türbe kokusu var!” diyerek Mevlânâ Türbesi’ndeki sandukalar ile üzerlerindeki örtülerin ve sikkelerin kaldırılmasını emretti, emir yerine getirildi, kaldırılan herşey bu gereksiz işe son vermek maksadı ile araya girenlerin sayesinde seneler sonra da olsa yerlerine nakledilebildi.

        İlerki senelerde Selçuklu Sultanları’nın Alâaddin Tepesi’ndeki mezarlarının restore edilmesine girişildi, açılan mezar odalarındaki hükümdar kemikleri avluya istif edildi ama gece orada unutulmaları üzerine köpekler kemikleri alıp kaçtılar! 12. ve 13. asırda hüküm sürmüş Birinci Mesud, İkinci Kılıçarslan, İkinci Rükneddin Süleyman, Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev, Alâeddin Keykubat, İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev, Dördüncü Rükneddin Kılıçarslan ve Üçüncü Gıyaseddin Keyhüsrev gibi Selçuklu hükümdarlarından kiminin uyluk kemiği, kiminin kaburgası ve kiminin de kolu köpeklerin ağzından alındı ama hepsi kurtarılamadı ve bulunanlar restore edilen mezarlara karmakarışık şekilde defnedildiler. Derken, 2012 Aralık’ında Mevlânâ’nın türbesinin arka bahçesi ile kütüphanesinin zemini deşildi, eskiden defin yapılmış bu mekânlardan çıkan kemikler karton kutulara doldurulup başka yere götürüldü!

        Bütün bunlar yaşanırken Belediye ortasında Mevlânâ Dergâhı’nın yeraldığı ve yemyeşil ağaçların yükseldiği alanı bir beton yığını hâline getirdi! Gerekçe “Avrupa’da böyle mekânların her taraftan görülebilmeleri için etraflarına ağaç dikilmemesi” idi ama muhafazakâr belediyelerimiz medeniyet olarak Avrupa’yı örnek aldıkları için Hâfız-ı Şirazî, Sâdî yahut Firdevsi gibi Şark Kültürünün büyük isimlerinin son uykularını küçük birer ormanı andıran yerlerde uyuduklarından haberdar değildiler. Mevlânâ’nın türbesinin etrafı da bir beton bloğuna dönmüştü.

        Gelenek aynen devam ediyor; müdürlüğünü şimdi Topkapı Sarayı’nda bundan birkaç sene önce yaşanan “tahtı evine taşıma” komedisinin kahramanının yaptığı Mevlânâ Müzesi’nin yanıbaşında bulunan ve eskilerin “hâmûşân”, yani “suskunlar” yahut “Gül Bahçesi” gibi zarafet misâli isim verdikleri bahçe bu defa da sergi salonu ve açık söylemek gerekirse “kenef” uğruna deşilip duruyor!

        Ve bütün bunlar olup biterken, Ardahan’da bulunan Moskof paşasının cesedini tartışmakla meşgulüz!

        İnşaat makinelerinin deştiği Gül Bahçesi’nin ortasında kalan ve Bektaşi dedelerine ait olduğu düşünülen iki mezar.

        Mevlânâ türbesinin etrafı 2012’de deşilmiş ve çıkan kemikler kolilere çöplerle beraber doldurulmuştu.

        Diğer Yazılar