Can Kıraç'ın Cumhurbaşkanlığı'na kim engel olmuş?
Koç Grubu’nda 41 sene boyunca görev yapan, holdingin zamanla en üst idarecilerinden ve ailenin de en yakınlarından olan Can Kıraç, 90 yaşına girmesi münasebeti ile ağırlığını hatıralarının teşkil ettiği iki kitap yayınladı: “Antika Adam” ve “Eldivensiz Adam”...
Can Bey’in Mehmet Gündem ile beraber hazırladığı kitaplarda iş dünyasının önde gelen ve daha da önemlisi nükte ve mizah kavramlarını gayet iyi bilen profesyonel bir yöneticisinin 90 senelik hayat hikâyesinin yanısıra Türkiye’nin sanayileşme macerası da gayet rahat okunan bir üslûpla anlatılıyor.
“Patron” kavramına, idareciliğin inceliklerine ve memleketin sosyal ve ekonomik geçmişi bahislerine meraklı olanlar “Antika Adam” ile “Eldivensiz Adam”da istifade edecekleri birçok bilgiye rastlayabilirler. Ben burada, sözünü ettiğim kitaplardan 1991’de yaşanmış bir Cumhurbaşkanlığı öyküsünü nakledeceğim:
Can Bey 1991’de Süleyman Demirel’den Meclis Başkanı veya Cumhurbaşkanı olma teklifi aldığını fakat Demirel’in tek başına iktidara gelememesi ve ardından da Erdal İnönü’nün karşı çıkması yüzünden bu makamlara çıkamadığını anlatıyor:
RAHMİ BEY Mİ, DEMİREL Mİ?
“...Yıllar ilerlemiş ve 1991 yılının Ekim ayına gelinmişti. 20 Ekim milletvekili seçimlerinden önce bir gün beni Süleyman Demirel aramış ve şöyle demişti:
‘Partinin vitrinini güzelleştiriyorum, Tansu Çiller Hanım aramıza katıldı, seni de bekliyorum ve sana başkanlık teklif ediyorum’.
Bu teklif karşısında nasıl şaşırdığımı ve sevindiğimi tahmin edemezsiniz. Şaşkınlığımı belli etmeden Süleyman Beye benim için ne biçim bir ‘başkanlık’ düşündüğünü sorma cesareti bile göstermiştim! O da bana, ‘Can Bey kardaşım, seni ya Meclis Başkanı ya da Cumhurbaşkanı yapmayı düşünüyorum!’ diyerek şaşkınlığımı bir kat daha arttırmıştı.
Heyecandan neredeyse küçük dilimi yutacaktım!
Bu teklifin altında ne var acaba diye düşünürken, Süleyman Demirel konuşmasını şöyle sürdürmüştü:
‘Meclis Başkanı olmak için milletvekili seçimini kazanmak gereklidir. Cumhurbaşkanlığı için Meclis dışından da seçilmek mümkündür! Kararı sana bırakıyorum ve iyi şanslar diliyorum!’.
Artık benim seçim sonuçlarını beklemekten başka çarem kalmamıştı.
Bu tarihi görüşmeden sonra Rahmi Bey benimle son bir toplantı yapmış ve hiç olmazsa bir yıl daha göreve devam etmemi istemişti. ...İçimden bir ses benden Rahmi Bey’e destek vermemi istiyordu. Ancak, Süleyman Demirel’in vaatlerini de unutamıyordum. Nihayet gerçek bir ‘başkan’ olacaktım! Rahmi Bey’den anlayış göstermesini ve Koç’tan ayrılma kararımı kabul etmesini dilemiştim.
TARIM VE SANAYİ İKİLEMİ...
Seçimler yapılmış, Süleyman Demirel, Erdal İnönü’yle ‘olağanüstü koalisyonunu’ kurmuş, ben de Ankara’dan haber beklemeye başlamıştım...
Ses seda çıkmayınca Demirel’i ben aramıştım. Süleyman Bey mahcup bir eda içinde bana şunları söylemişti:
‘Biliyorsun biz tek başımıza iktidar olamadık. Dün dündür, bugün bugündür! Binaenaleyh, senin başkanlığın için bir süre daha beklememiz gerekecektir. Sabırlı olmanı bekliyorum. ...Durumu Sayın İnönü’yle görüşürken bana şöyle bir açıklama yaptı: ‘Can Kıraç hâlâ ülkemizin tarımla kalkınacağını savunuyor, biz ise kalkınmanın sanayiyle gerçekleşeceğini iddia ediyoruz. Bu açık görüş ayrılığı varken Sayın Kıraç’ın cumhurbaşkanlığını parti teşkilatıma kabul ettiremem!’.
Erdal İnönü’nün bu haklı itirazı karşısında köşeme çekilmekten başka çarem kalmıyordu”...
Can Bey, böyle yazıyor...
Bu iki ciltte daha pekçok ilginç hadise anlatılıyor ama bir hususu, kitapların isimlerini, özellikle de “Eldivensiz Adam” ibaresini yadırgadığımı; daha rahat ve yormayan isimler yerine neden böyle bir muammanın tercih edildiğini anlamadığımı söylemeden de edemeyeceğim...
Can Bey’e kitaplarında da bol bol yer verdiği nüktelerle dolu uzun bir ömür temenni ederim...